Çerkes Kabasakal Mehmed Paşa
Bu maddedeki bilgilerin doğrulanabilmesi için ek kaynaklar gerekli. (Şubat 2024) (Bu şablonun nasıl ve ne zaman kaldırılması gerektiğini öğrenin) |
Çerkes Kabasakal Mehmed Paşa (1854-1909), Sultan II. Abdülhamid döneminde ser hafiye olarak görev yapmış, aynı zamanda süvari feriki rütbesine sahip bir Osmanlı paşası. Hafiye teşkilatının en ünlü hafiyelerinden olan Kabasakal Mehmed Paşa göğsüne kadar gelen sakallarından dolayı kabasakal unvanını almıştır. 24 Temmuz 1908'de II. Meşrutiyet'in ilanından sonra halkın kendisine karşı galeyana gelmesi nedeniyle İstanbul'dan kaçmıştır. Ancak Mudanya'da yakalanıp Bursa, Orhaneli ilçesine sürgün edilmiştir. Burada 31 Mart Vakası'nın baş aktörlerinden Derviş Vahdeti'nin yakın arkadaşı ilçe kadısı ve halktan birkaç kişi ile birlikte İttihad-ı Muhammedi Cemiyetinin Bursa şubesini kurdu. Ancak herhangi bir etkinlik sağlayamadan buradan İstanbul'a kaçarken yakalanıp, diğer suçları göz önüne alınarak askeri mahkemede yargılanarak 14 Haziran 1909'da idamına karar verilmiş ve İstanbul'da asılmıştır.
Kabasakal Mehmed Paşa | |
---|---|
Ser Hafiye | |
Kişisel bilgiler | |
Doğum | 1854 |
Ölüm | 1909 İstanbul |
Askerî hizmeti | |
Bağlılığı | Osmanlı İmparatorluğu |
Rütbesi | Süvari Feriki |
Kökeni ve ser hafiyelik yılları
değiştir1854 yılında Kafkasya'da doğan Kabasakal Mehmed Paşa, Çerkes kökenli olup köle olarak geldiği İstanbul'da Osmanlı sarayına ne zaman ve ne şekilde girdiği bilinmemektedir. Sultan II. Abdülhamid, 1878'de meclisi kapatıp anayasayı askıya aldıktan sonra başta basın, anlatım ve toplantı hakları olmak üzere özgürlükler geniş ölçüde kısıtlanmıştı.[1] Meclisin kapatılmasındaki ana sebep ise ehliyyet sahibi mebusların azlığıdır. Ayrıca Sultan Abdülahmit devletin asli unsuru olan Türkler için Mebusan Meclisi'nin tehlike arz ettiğini düşünmekte idi.[2] Çünkü Meşruti idare sürdüren devletlerde mebuslar asli unsurlardanoluşmaktaydı. İngiltere' de İngilizler, Fransa da Fransızlar parlementoda göerv almaktaydı. Yabancı mebusların da ayrılıkçı faaliyetlerini gören Sultan Abdülhamit bilahare siyasi olarak da iktidarını güçlendirmek ve devlet dizginlerini daha iyi elinde tutmak için 1880 yılında Hafiye Teşkilatını kurmuştur. Bu teşkilat ülkenin dört bir yanından padişaha jurnaller vermekteydi.
O dönemde gelişen iç ve dış olaylar, Sultan Abdülhamid'i, doğrudan kendisine bağlı bir istihbarat teşkilatı kurmaya sevk etmişti. Bu olaylara örnek kendi veziri dahi başkalarının adına ve devlete karşı çalışır olmuştu. Bunun sonucu olarak 1880 yılında Hafiye Teşkilatı kuruldu. Teşkilat Ermeni komitacılara karşı istihbarat faaliyetlerinde bulunmaktaydı. Bununla beraber başta Jöntürkler olmak üzere, saray aleyhtarı kişi ve kurumları yakından takip etmekteydi. Çok kısa sürede geniş bir coğrafyaya yayılan hafiyeler sayesinde saraya, ayda 3000'den fazla jurnal gelmekteydi. Kabasakal Mehmed Paşa, jurnallenen şüphelileri denizin ortasında sandalda sorgulayarak bazı durumlarda orada boğdurup denize attırdığı aktarılmaktadır. Mustafa Kemal, Kurmay Yüzbaşı olarak harp akademisinden mezun olduktan sonra saray aleyhtarı çalışmaları Kabasakal Mehmet Paşa tarafından öğrenilmiş ve Mustafa Kemal tutuklanmıştır. Fakat Mustafa Kemal’in, içlerinde Ali Fuat Cebesoy’un da bulunduğu tutuklulukları kısa sürmüştür. Onlar Üçüncü Ordu’ya tayinlerini beklerken sarayın müdahalesi ile Şam’daki Beşinci Ordu’ya staj görmek için 5 Şubat 1905’te atanmışlardır.
Kabasakal Mehmet Paşanın Padişaha o derecelerde sadakati var idi ki yakın akrabasından birine:
Padişah peygamber vekilidir. Kendisine hem itaatim hem muhabbetim son derecelerdedir. Şöyle bil ki zat-ı şahane bana "Mehmed babanı kes deyü kati bir emir verse besmeleyi çeker arkasından tereddüt etmeden babamı keserim
demiştir. Sultan Abdülhamid'te ona bu sadakatinden ötürü bu gün İstanbul'u Anadolu yakasının Erenköy semti olarak bilinen araziyi ihsan etmiştir. Kabasakal Mehmet Paşa burada Kabasakal Mehmed Paşa Köşkü olarak bilinen köşkü yaptırmıştır. Bu köşkün tüm inşaat malzemeleri Avrupa’dan ithal edilmiştir. Bu ithalatı yapan Ermeni tüccar Tomik Gezeryan bu malzemeleri ithal etmişti.
Sultan Abdülhamid yönetiminin otuzuncu yılına gelindiğinde İttihat ve Terakki Cemiyetin askeri kanadından Selanik merkezli 3. Ordu subaylardan bir kısmı Makedonya’da isyan bayrağını kaldırarak 27 Temmuz 1908’de Rumeli’de “hürriyet” ilan ettiler. Bu hareket Sultan Abdülhamid tarafından II. Meşrutiyet'in ilan edilmesinde önemli rol oynadı. Kabasakal Mehmed Paşa Meşrutiyetin ilan edilmesinin ardından halkın kendi aleyhinde galeyana gelmesi nedeniyle İstanbul'dan kaçmıştır. Ancak Mudanya'da yakalanıp Bursa, Orhaneli ilçesine sürgün edilmiştir.
31 Mart Vakası
değiştirII. Meşrutiyetin ilânından sonra derhal seçimlere gidildi. Seçimlerin başlıca iki partisi İttihat ve Terakki ile liberal görüşlü Ahrar Fırkası'ydı. Seçimleri İttihatçılar kazandı. 6 Şubat 1909’da Volkan gazetesinin yayıncısı Derviş Vahdedi tarafından İtithat ve Terakki’ye muhalefet amacıyla İttihad-ı Muhammedi Fırkası kuruldu. Zamanında Sultan Abdülhamid'e muhalif bir tavır takınan Said-i Nursî, önceleri cemiyete destek vermiş olsa da, kullanılan üslubu beğenmediğinden cemiyetle ilişkisini kesmiştir. Cemiyet, kendisini fırka olarak tanımlıyor ve fırkanın gerçek başkanının ve yol göstericisinin Muhammed olduğunu dile getiriyordu. Parti üyeleri "Volkancılar" veya "Muhammedîler" olarak anıldılar. Fırka kurulduktan kısa süre sonra fırkanın kurucusu Derviş Vahdeti’nin gazetesi Volkan, meşrutiyete, dönemin hükûmetine ve İttihatçılara hakaretvari bir üslupla ağır eleştiriler yöneltiyordu.
Kabasakal Mehmed Paşa bu esnnada Derviş Vahdetî'nin yakın arkadaşı ilçe kadısı ve halktan birkaç kişi ile birlikte "İttihad-ı Muhammedi Cemiyeti"nin Bursa şubesini kurdu. Bunu izleyen dönemde, ülkeyi perde arkasından yöneten İttihat ve Terakki yönetimine karşı bazı çevrelerde gitgide artan bir hoşnutsuzluk görüldü. 6 Nisan 1909 günü muhalif gazeteci Hasan Fehmi Bey'in bir İttihat ve Terakki fedaisi tarafından öldürülmesi, İstanbul'da büyük bir protesto gösterisine yol açtı. Ve sonunda 13 Nisan 1909'da bazı askerî birliklerin ve medrese öğrencilerinin katıldığı bir ayaklanma başladı; bazı subaylar ve bazı milletvekilleri linç edildi ve İttihatçı olarak bilinen gazeteler yağmalandı. Eski takvimle yeni takvim arasındaki 13 günlük farktan dolayı 31 Mart Olayı olarak anılan bu ayaklanma, Selanik'ten gelen Hareket Ordusu tarafından 24 Nisan'da bastırıldı. 27 Nisan'da yeniden toplanan meclis, II. Abdülhamit'i bu ayaklanmadan sorumlu tutarak tahttan indirilmesine ve yaşlı şehzade Mehmed Reşâd Efendi 'nin V. Mehmed ( Sultan Reşâd ) adıyla yerine geçirilmesine karar verdi. 8 Ağustos 1909'da Kanûn-î Esasî üzerinde yapılan bir dizi radikal değişiklikle padişahın yetkileri "sembolik" bir düzeye indirildi.
Said-i Nursi ile karşılaşması, yargılanması ve idamı
değiştirKabasakal Mehmed Paşa 31 Mart Vaksının ardından Bursa'dan İstanbul'a kaçarken yakalandı. 31 Mart hâdisesine karışan isyancılar birer birer toplanarak, bugünkü İstanbul Üniversitesinin arkasında bulunan Bekirağa Bölüğü denilen hapishaneye atılıyorlardı. O karışık günlerde, Said-i Nursi de İzmit'ten alınarak İstanbul'a getirilmiş diğer mahkûmlarla beraber muhakeme edilmek üzere, Bekirağa Bölüğüne kapatmışlardı. Kabasakal Mehmed Paşa ile genç Bediüzzaman, Bekirağa Bölüğündeki idam hücresinde karşılaşmışlardı. Koğuş o kadar kalabalıktı ki, burada paşaya bir yer bulmak mümkün olmadı. Kendisi dış kapının sağ tarafında bulunan odaya götürüldü. Çünkü bu odada kimseler yoktu. Burada, Said-i Nursi yatıyordu.
Said-i Nursi Kabasakal Mehmed Paşa'yı teselli etmeye çalıştı ancak Kabasakal Mehmet Paşa 24 saat geçmesine rağmen durumda bir değişiklik göremeyince asabi buhranlar geçirmeye başladı. Said'-i Nursi'nin teselli edici sözlerine baştan sağma cevaplar veriyordu. İkinci günü akşamı bayıldı. O günden itibaren bir daha kendine gelmedi. Yatağın üstünde oturup tesbih çekerek kendi kendine bir şeyler söylüyordu. Kabasakal Mehmet Paşa'nın muhakemesi süratle gerçekleştirildi. Divan-ı Harbe bir defa sevk edildi ve bir celsede idam kararı verildi. İdam kararları o dönemde mahkûmlara tebliğ edilmez mahkûm gece yarısı koğuşundan alınıp ertesi sabah erkenden idam edilirdi. Divan-ı Harb aldığı idam kararını Kabasakal Mahmed Paşa'ya tebliğ edince paşa hiç beklemediği bu karardan sonra kendini kaybetti. Gece yarısı koğuşundan alınarak idama götürüldü. Osmanlı Harp Divanı; 31 Mart ayaklanmasında suçlu gördüğü 49 kişiyi asmak suretiyle idam etmiştir. 37 kişi süresiz hapis ve kalebentlik, 390 kişi hapis, 139 kişide sürgün cezalarına çarptırılmıştır. İdam edilenlerin içinde ayaklanmanın elebaşlarından olan ve irticaî yayın yaparak halkı isyana teşvik eden Volkan Gazetesi sahibi Derviş Vahdeti de bulunuyordu.
Kabasakal Mehmet Paşa asılınca varisleri tarafından Erenköy'deki köşkü satıldı. Köşkü de Gezeryan satın aldı. Tomik Gezeryan’ın Karaköy’de inşaat malzemeleri satan bir dükkânı vardı. Bu iş yerinden dolayı lakabı Keseryan idi. Kendisi kışları Şişli’de yazları ise bu köşkte otururdu. Cumhuriyet döneminde Varlık Vergisi çıkınca Gezeryan bu köşkü sattı ve yurt dışına yerleşti. Bu köşk uzun yıllar harap halde kaldı.