İkinci Mithridatis Savaşı

İkinci Mithridatis Savaşı (MÖ 83-81) Pontus ile Roma Cumhuriyeti arasında yapılan üç savaştan biridir. Bu savaş Pontus Kralı VI. Mithridates ile Romalı general Lucius Licinius Murena arasında yapılmıştır.

İkinci Mithridates Savaşı
Mithridatis Savaşları

Pontus Kralı VI. Mithridates'in büstü
TarihMÖ 83-MÖ 81
Bölge
Sonuç Pontus Krallığı'nın zaferi
Taraflar
Roma Cumhuriyeti Pontus Krallığı
Komutanlar ve liderler
Lucius Licinius Murena VI. Mithridates
Kapadokyalı Gordius

Savaş öncesi

değiştir

Pontos Kralı VI. Mithridates, I. Mithridates-Roma Savaşı’nı sonlandıran Dardanos Antlaşması’na sadık kalmayarak Kapadokya Krallığı’nın topraklarından tam olarak çekilmemiştir. Hatta daha da ileri giderek Kapadokya’ya ordusunu bırakarak onlara halka baskı yapmaları hususunda emir vermiştir.[1] Kapadokya, I. Mithridates-Roma Savaşı’nda işgale uğramamış; ancak, Pontos tehlikesi karşısında sürekli olarak gerek başkent Mazaka’da gerekse sınır boylarında güvenliği artırarak, olası bir savaş durumu karşısında tedbirini almıştır. Ayrıca Pontos kralının emri üzerine halka zulüm yapan komutanlar, şiddet içerikli politikalarını iyice artırmışlardır. Kapadokya’da bu gelişmeler yaşanırken, Sulla’nın vali olarak görevlendirdiği Murena, Anadolu’da ilk iş olarak görevine savaş esnasında Roma’ya muhalif olan kentleri cezalandırmakla başlamıştır.[2] Devamında savaşın yaratmış olduğu ortamdan faydalanarak büyüyen ve Anadolu kıyılarını yağmalayan korsanlarla mücadeleye koyulmuştur. Bu nedenle Murena korsanların ilerleyen zamanda başta Anadolu kentleri olmak üzere Roma’nın ayağına bağ olacağını fark etmiş; bu nedenle derhal önlem almaya başlamıştır.[3] Strabon, yukarıda da bahsedildiği üzere, Roma’ya sıkıntı yaşatacak korsanlar ile ilgili olarak şöyle bir açıklama yapmaktadır; Kilikia’da korsanlar sayıca fazladır ve Kilikia, korsanların anavatanıdır.[4]

Murena, bu sıkıntılarla meşgul olurken Pontos kralı VI. Mithridates sinsice Kapadokya’yı ele geçirerek, Küçük Asya’ya hakim olmanın planlarını yapmaktaydı. Çünkü kral, Dardanos Antlaşması ile Kapadokya’nın elinden alınmasını içine sindirememiştir. Dahası komutanı Arkhelaos’un Sulla ile Hellas’ta yaptığı görüşmelerde taviz verdiğini ve Pontos’un çıkarlarını iyi savunamadığını; hatta ihanet içinde olduğunu bile düşünmüştür. Çok geçmeden VI. Mithridates’in kendi hakkında düşündüklerini fark eden Arkhelaos soluğu Murena’nın yanında almış ve VI. Mithridates’in savaş hazırlığı içinde olduğunu söylemiştir.[5][6] Gafil avlanmak istemeyen Murena, aynen Manius Aquilius’un I. Mithridates-Roma Savaşı’na başlamadan önce yaptığı gibi, Roma Senatosu’nun kararını beklemeden kendi aldığı karar doğrultusunda hareket ederek M. Ö. 83 yılında ordusuyla birlikte Kapadokya üzerinden Pontos topraklarına girmiş; Komana (Gümenek) kentini ve buranın zengin tapınağını yağmalamıştır.[7]

Pontos kralı VI. Mithridates, I. Mithridates-Roma Savaşı’nda olduğu gibi sakinliğinden ve soğukkanlılığından ödün vermeyerek; bir elçi grubu oluşturup Murena’ya göndermiştir. Murena ile görüşen heyet, Roma’nın dostu sayılan bir devletin haklarına saygılı olunması gerektiğini ve bu saldırının Dardanos Antlaşması’na aykırı olduğunu hatırlatmıştır. Murena ise, buna karşılık böyle bir antlaşmanın var olmadığını söylemiştir[6] Esasen Murena’nın bu tepkisi yaşanacakların habercisiydi; ancak, tedbiri elden bırakmayan VI. Mithridates Roma Senatusu’na bir kez daha elçi göndermiştir. Bu esnada Murena, Küçük Asya’daki Pontos karşıtı eylemlerine devam ederek kutsal alanları dahi ayırmaksızın Pontos topraklarını yağmalamaya başlamıştır. Buna rağmen ihtiyatlı davranmak isteyen Pontos kralı bu durum karşısında sakinliğini korumaya devam etmiştir. Diğer taraftan Murena, M. Ö. 83 yılında ordusu ile birlikte kışı geçirmek için Kapadokya’ya girmiştir.[8] Beklenmeyen misafir karşısında şaşkınlığını gizleyemeyen Kapadokyalılar çok geçmeden onun Sulla’nın generali olduğunu öğrenince, onu dostça karşılayarak ilgilenmeye başlamışlardır. Kapadokya halkı gelişen bu olaylar karşısında Romalı askerlere hububat ve kışlık giysi yardımında bulunmuş; bununla da yetinmeyerek askerleri kendi evlerinde misafir etmişlerdir. Yani Kapadokya halkı, her koşulda Roma’nın destekçisi olmuştur. Kapadokya’da bu gelişmeler yaşanırken Pontos kralı ve güçlü ordusu da daha önce yaptıkları savaşlar neticesinde kendilerine özgü teşkilatlanmalar oluşturmuştur. Böylece savaş pozisyonunda ne yapacaklarını ve hangi hamlelerde bulunacaklarının planını yapmışlardır. Pontos kralı, daha önce Roma’ya göndermiş olduğu elçilerden umduğu haberi alamayınca geriye sadece Murena ile savaşmak kalmıştır[8][9]

Savaşın gelişimi

değiştir

Halys Muharebesi

değiştir

Pontos kralı, ordusunun bir kısmını Gordios’un komutasına bırakırken diğer kısmıyla da kendisi Murena’nın üzerine yürümüş; kısa bir kovalama ve çarpışmanın ardından bu iki ordu Halys Irmağı civarında Murena’yı sıkıştırmışlardır. Romalılar savaş için çok hazırlıksızdı. Birleşik Pontus ordusu nehrin karşı tarafındaki Roma kuvvetlerine saldırdı. Mithridatis birlikleri sonunda zorla karşıya geçerek Romalıları geri çekilmeye zorladı. Bu esnada Armenia Kralı II. Tigranes de VI. Mithridates’in teşvikiyle Kapadokya’ya saldırmıştır. I. Ariobarzanes, ülkesi Tigranes tarafından işgal edilince sorumsuz bir şekilde daha önce yaptığı gibi ganimetlerini alarak Roma’ya sığınmış[10] ve çok geçmeden VI. Mithridates ve muzaffer ordusunun kesin zaferi Küçük Asya’ya yayılmıştır.[11]

Mithridatis'in Kapadokya'yı yeniden ele geçirmesi

değiştir

Kral, vazgeçemediği Kapadokya topraklarına girerek ilk olarak Murena’nın yerleştirmiş olduğu tüm askerî birlikleri bölgeden çıkarmış ve Kapadokya halkını selamlayarak, Roma karşıtı propagandasını yapmıştır. Ancak bu durumdan başta tahtından kovulan I. Ariobarzanes’in yanı sıra Kapadokya halkı da memnuniyetsizliğini kralın sözlerine kulak vermeyerek göstermiştir. Çünkü halk her zaman ve her fırsatta Roma’ya sadakatini göstererek, çaresiz bir şekilde ondan yardım beklemiştir. Esasen bu durum Kapadokya Krallığı’nın kendine ait siyasi bir politika kurması ihtimalini de tamamen ortadan kaldırmaktaydı. Bu nedenle geçmişten beri kendine özgü siyasi politika geliştiremeyen Kapadokya’nın, karşılaşmış olduğu bu ve benzeri sıkıntılı dönemlerde isimler ve müttefikler farklı olsa da aynı propaganda gereciyle kendini bir kurtarıcıya teslim ettiğini görmek mümkündür. Kapadokya’da bu gelişmeler yaşanırken sözde dostu Roma bu sırada kendi sorunları ile meşguldür. Bu fırsatı değerlendiren Pontos kralı bölgede zafer alayı düzenleyerek Zeus Stratios (Ordular Tanrısı) şerefine kurbanlar sunmuştur.[12] Pontos kralının gittikçe dayanılmaz hale gelen hareketlerinden bunalıma sürüklenen Kapadokyalılar çok geçmeden Roma’ya şikayetlerini iletmişler.

Yeniden barışın sağlanması

değiştir

Şikayetler üzerine daha önce de gerekli düzenlemeleri yaparak sulhu sağlayan Sulla, taraflara Küçük Asya’da yaşanan bu talihsiz savaşın kesin olarak sonlandırılmasının talimatını vermiştir. Öyle ki, II. Mithridates-Roma Savaşı halen küçük çaptaki çarpışmalar ile devam ediyordu. Dolayısıyla Sulla, Küçük Asya’da özellikle de Kapadokya’da en küçük bir tatsızlık yaşanmasını bile istemiyordu.[13] Çünkü hem Dardanos Antlaşması hem de Küçük Asya’da yapmış olduğu düzenlemeler bölgedeki status quo’yu rahatça uygulamaya yöneliktir. Bu nedenle Sulla, komutanlarından Aulus Gabinius’u Küçük Asya’ya VI. Mithridates ve Kapadokya kralı I. Ariobarzanes’in aralarını yapması için göndermiştir.[14]

Appianus, bu durumu şöyle anlatmaktadır; Aulus Gabinius, VI. Mithridates ile görüşerek, hem II. Mithridates-Roma Savaşı’na son verdi hem de Pontos kralıyla I. Ariobarzanes’i barıştırmıştır. Bu görüşmeler sırasında VI. Mithridates, Pontos ile Kapadokya arasındaki siyasi ilişkileri geliştirmek için dört yaşındaki kızıyla I. Ariobarzanes’in oğlunu nişanlamıştır. Bu sayede VI. Mithridates, Halys Irmağı’nın her iki tarafında toprak elde etmesinin yanı sıra Kapadokya Bölgesi’nin bazı bölümlerinin yönetimini de ele geçirmiştir.[12] Böylelikle Pontos Kralı’nın, Kapadokya arzusu ile başlayan gerilimli politikaları M. Ö. 81 yılında II. Mithridates Roma Savaşı ile sona ermiştir.

Savaş sonrası

değiştir

Hiç şüphesiz bu savaşın bitişine en çok sevinen Kapadokya halkı olmuştur. Daha öncede ayrıntılı olarak belirttiğimiz üzere, Kapadokya halkı, Roma egemenliğinden ve onu temsil eden komutanların faaliyetlerinden çoğu zaman memnundu ya da Kapadokya halkı kralları ve soylu sınıfın çıkarları gereği bu duruma mecbur bırakılmıştır. Çünkü Roma, siyasi politika gereği de olsa Kapadokya’yı bir nevi muhafaza etmekteydi. Buna karşın iki güç arasında tampon bölge olması nedeniyle maruz kaldığı mücadeleler Kapadokya halkının mahsulüne ve tarım arazilerine büyük bir şekilde zarar vermekteydi. Bu nedenle halk üretim yapamaz duruma gelmiş ve böylesine verimli arazilere sahip olan halk yiyecek sıkıntısı çekmiştir. Öyle ki, halk savaş tehlikesi nedeniyle pek çok araziyi ekip biçemez hale gelmiştir. Tüm bu olumsuzluklara rağmen Pontos’un ezeli düşmanı Roma, Kapadokyalılar tarafından başka seçimleri olmadıkları için güvenli bir yer olarak kabul edilmekteydi.

Kapadokya’da bu gelişmeler yaşanırken Pontos Kralı VI. Mithridates, Küçük Asya’da özellikle bir türlü vazgeçemediği Kapadokya Bölgesi’nde, nüfuz ettiği topraklarda rahatsız edilmek istememekteydi. Bu nedenle elçilerini Roma’ya göndererek Dardanos Antlaşması’nın yazılı hale getirilmesini istemiştir.[15] Çünkü VI. Mithridates, emperyalist Roma’ya güvenemiyordu. Eğer Pontos Kralı bu antlaşmanın yazılı hale getirilmesini sağlayamazsa, Romalılar istedikleri gibi Küçük Asya’da hareket edecek ve Pontos Kralı’nın topraklarına saldıracaklardı. Bu nedenle Pontos Krallığı'nda bu durumun çözümü için çalışmalar yapılmaya başlanmıştır. Pontos’da bu tartışmalar yaşanırken Kapadokya Krallığı’nda ise Pontos Kralı’nın antlaşmaya uygun hareket etmediği ve Kapadokya’da bazı bölgeleri nüfuzu altına aldığı konuşulmaktaydı. Küçük Asya’da bu tartışmalar devam ederken VI. Mithridates’in Roma’ya göndermiş olduğu elçiler, orada Kapadokya Kralı I. Ariobarzanes’in görevlendirdiği elçilerle karşılaşmıştır. Kapadokya elçi grubu Pontos Kralı’nın antlaşma maddeleri gereğince geri çekilmesi gereken yerlerden tam olarak çekilmediğini; sulh zamanında bile Kapadokya’nın bazı yerlerini yönetimi altına aldığını Sulla’ya iletmiştir. Sulla’da Pontos heyetine durumu anlatarak bu antlaşmanın yazılı bir belge haline gelmesi için öncelikle VI. Mithridates’in Kapadokya topraklarından çıkması gerektiğini söylemiştir.[16] Bunun üzerine VI. Mithridates, hiçbir zorluk çıkarmadan Sulla’nın isteği doğrultusunda Kapadokya topraklarını boşaltmıştır. M. Ö. 78 yılının ilkbaharında heyetini tekrar Roma’ya gönderen Pontos Kralı, Sulla’nın kısa bir zaman önce öldüğünü öğrenince, zaman kaybetmeden ordusunu silahlandırmaya başlamıştır. Çünkü Roma, Dardanos Antlaşması’nı artık geçerli saymayacaktı ve Küçük Asya’da istediğini yapmaya başlayacaktı. Bu durum ise, Pontos Krallığı için savaş çanlarının çalması demektir.[17]

M. Ö. 78 yılının ortalarına doğru VI. Mithridates’in teşvikiyle Kapadokya’ya giren Armenia Kralı II. Tigranes, acımasız bir şekilde Kapadokyalılara saldırarak, bölgeyi yağmalamaya başladığı esnada Kapadokya Kralı I. Ariobarzanes, daha önce yaptığı gibi tekrar Roma’ya sığınmıştır. Gerçek şu ki, Kapadokyalılar I. Ariobarzanes’in istikrarsız yönetiminin en canlı şahidiydi. Çünkü Kral, hiçbir direniş göstermeden, üstelik ülkesini savunmasız bir şekilde düşmana bırakarak Roma’ya gitmesi Kapadokya halkını sinirlendirmeye yetmiştir. Bu fırsatı değerlendiren II. Tigranes, M. Ö. 77 yılında I. Ariobarzanes’in başkent Mazaka’daki Kapadokya halkını ülkesinin başkenti olan Tigranokerta’ya (Tigranes’in kendi adına kurmuş olduğu kent) göç etmeye zorlamıştır.[18] II. Tigranes bu göç hareketini gerçekleştirirken seçtiği kişilerin meslek gruplarına ve eğitimlerine de dikkat etmiştir. Ayrıca kral, hürriyetine el koyduğu Kapadokya halkını mahsul üretiminde ve başkent Tigranokerta’nın inşasında kullanmıştır.[19]

Strabon, bu olayı şöyle anlatmaktadır; II. Tigranes, Kappadokia ve Kilikia on iki kent halkını göç etmeye zorlayarak, Tauros Dağları’yla Yukarı Tigris deltası arasında kendi ismine izafeten Tigranokerta kentini kurmuştur.[20]

Bu sırada daha öncede belirtildiği üzere, Roma’nın hakim olduğu sahillerde ve tüm doğu eyaletleri korsan tehdidi altındaydı. Dolayısıyla Korsanlar, öyle sanıldığı gibi özel birlikler olarak ortaya çıkmamıştır. Çoğunluğu Anadolu’da yaşayan insanlardan oluşan bu grup, Mithridates-Roma Savaşları sebebi ile geçim kaynaklarının azaldığı ve sefalet içine düşen kişilerden oluşmaktaydı.[21] Bu nedenle korsanların yapmış oldukları eylemler neticesinde tüm Akdeniz’de deniz ticareti zayıflamış, dahası Küçük Asya’nın hakimi Roma bile erzak sıkıntısı çekmeye başlamıştır. Bu durumu fırsat bilen Pontos Kralı da Küçük Asya’da git gide güçlenmekteydi. Ayrıca Roma’nın VI. Mithridates ile uzun süredir devam eden savaşa odaklanması korsanlığın da büyümesine yol açmıştır.[22] Diğer taraftan VI. Mithridates’in korsanlarla arası çok iyiydi; muhtemelen ileride Roma ile yaşanacak mücadelelerde, korsanları kullanacaktı. Çünkü Pontos Kralı, Roma’nın içinde bulunduğu durumdan faydalanarak, Pontos Krallığı’nın hakimiyet alanını genişletmek istiyordu. Pontos’da bu gelişmeler yaşanırken özgürlüğü elinden alınmış Kapadokyalılar ise, II. Tigranes’in ülkesinde köle olarak çalıştırılmaktaydı. II. Tigranes, Kapadokyalıları öyle bir esarete mahkûm etmiş ki, halkın isyan gücü sindirilmiştir. Daha da önemlisi Kapadokya ve Akdeniz’de devam eden bu olaylar, Roma tarafından gerektiği kadar umursanmamıştır. Oysaki, Küçük Asya’da yeni bir krallığın gelişmesi ve git gide güçlenmesi Roma için tehlikeliydi; ancak Roma bu esnada içteki problemler ve civar yerleşmelerdeki olaylar ile meşgul olduğu için bu duruma şimdilik kayıtsız kalmıştır.[23]

Kaynakça

değiştir
  1. ^ Ramsay, W. M. The Historical Geography of Asia Minor. s. 279. 
  2. ^ Özsait, M. Anadolu’da Hellenistik Dönem. s. 309. 
  3. ^ Arslan, M. Piracy on the Southern Coast of Asia Minor and Mithridates Eupator. s. 202. 
  4. ^ "Buradan hareketle Roma ve Pontos güçleri arasında meydana gelen ve Roma’nın Akdeniz’de vermiş olduğu mücadeleler neticesinde ortaya çıkan korsan grubu büyük bir tehlike arz etmiştir." Strabon, 14, 5, 2.
  5. ^ Arslan, M. Mithridates VI. Eupator ve Roma. s. 273. 
  6. ^ a b Arslan, M. Memnon’un Herakleia’sı ve Yorumlanması. s. 63, 206. 
  7. ^ Arslan'a göre, Murena'nın bu kararı özellikle enaniyet duygusunun mantığının önüne geçtiğinin göstergesidir. Muhtemelen Sulla’nın şan ve şöhretinin gölgesinde kalmak istememesinin yanı sıra para ve güç hırsına kapılmasıyla böyle bir karar almıştır. M. Arslan, a.g.e., s. 274-275.
  8. ^ a b Arslan, M. Mithridates VI. Eupator ve Roma. s. 276-278. 
  9. ^ Keaveney, A. C. Mithridatic War II. s. 1. 
  10. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 279-280.
  11. ^ Jaques, Tony, ed. (2007). Dictionary of battles and sieges: a guide to 8500 battles from antiquity through the twenty-first century. Vol. 2 F–O. Westport, Conn.: Greenwood Press. p. 429. ISBN 978-0-313-33538-9.
  12. ^ a b Appianus, 12. 9. 66.
  13. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 283.
  14. ^ A. C. Keaveney, “Mithridatic War II”, s. 1.
  15. ^ M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 285.
  16. ^ M. Arslan, Memnon’un Herakleia’sı ve Yorumlanması, s. 206-209.
  17. ^ M. Arslan, a.g.e., s. 116-117
  18. ^ A. Mayor, The Poison King, s. 302; Appianus, 12. 11. 67; M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 289.
  19. ^ D. Magie, Roman Rule in Asia Minor, s. 321.
  20. ^ Strabon, 12. 2. 9.
  21. ^ M. Arslan, “Piracy on the Southern Coast of Asia Minor and Mithridates Eupator”, s. 195.
  22. ^ Mehmet Oktan, “Roma Cumhuriyet Dönemi’nde Pontos’da Yapılan Düzenlemeler”, Anatolia, 34, Antalya, 2008, s. 47-72.
  23. ^ M. Arslan, Mithridates VI. Eupator ve Roma, s. 289.