Dokuzuncu Haçlı Seferi
Dokuzuncu Haçlı seferi 1271-1272 yıllarında yapılan ve bazen Sekizinci Haçlı seferi ile birlikte olduğu kabul edilen Kudüs'ün bulunduğu Hristiyanlar için Kutsal Topraklar'a Orta Çağlar Haçlı seferlerinden sonuncusu.
Dokuzuncu Haçlı seferi | |||||||
---|---|---|---|---|---|---|---|
Haçlı Seferleri ve Levant’ın Moğollar tarafından istilası | |||||||
Prens Edward'ın harekat haritası | |||||||
| |||||||
Taraflar | |||||||
| |||||||
Komutanlar ve liderler | |||||||
Charles d'Anjou Kıbrıs'lı III. Hugo İngiliz I.Edward Antakya'lı VI. Boemondo Abaka Han | Baybars | ||||||
Güçler | |||||||
Bilinmiyor | Bilinmiyor |
Sonradan İngiltere Kralı olacak Prens Edward, çoğunluğu İngilizlerden oluşan Haçlı ordusu ile Fransa Kralı Sen Lui'nin Tunus'a karşı Yedinci Haçlı seferi'ne katılmak üzere Tunus'a gitmişti. Fakat bu Haçlı seferinin başında çıkan salgın IX. Louis'in ölmesine neden olmuş; bu Haçlı seferi komutansız kalmıştı. Çoğunluğu İngilizlerden oluşan Haçlı ordusu ile Tunus'a gelen Prens Edward kendi komutanlığı altında giriştiği Haçlı Seferi'ne devam etmeye yemin etmişti. Tunus'a çıkan Fransız Haçlı ordusu Tunus'tan çekilmek zorunda kaldı.
1271'de sefere devam etmek isteyen Prens Edward ordusunu Tunus'tan Memlûk Sultanı Baybars'a karşı savaşmak üzere Akka'ya getirdi. Buradan Kudüs'e taarruz etmek istediyse de Prens Edward'ın ve ordusunu girişimleri de öncekiler gibi başarısız oldu. Bu Haçlıların Orta Doğu'ya düzenledikleri Haçlı Seferleri'nin sonuncusu oldu.[1]
Seferden önceki durum
değiştirMemlûklülerin Kudüs Krallığı ve diğer haçlı devletlerine karşı hücumları
değiştirMemlûklüler ordusu Sultan Kutuz ve en önemli generali Emir Baybars komutası altında 1260'ta Suriye'yi ellerine geçirmek hedefli Mogol ordusunu Ayn Calut Muharebesi'nde mağlup edip Filistin ve Doğu Akdeniz kıyılarında arazileri olan ufak Haçlılara müttefiklik eden Moğol ilerlemesini durdurmuştu. Mısır'a dönmekte olan Sultan Kutuz, Emir Baybars'a vadettiği Halep valiliğini vermediği için, Baybars'ın organize ettiği bir komployla bir av sırasında suikasta hedef olarak öldürüldü. Kutuz ölüm yatağında iken Baybars'ı sultan ilan etti.[1]
Sultan Baybars'ın uyguladığı öncelikli strateji Doğu Akdeniz kıyılarından bulunan Hristiyan Haçlı devletleri kalıntılarını ortadan kaldırmak idi. Akka merkezli Hristiyan Kutsal Kudüs Krallığı ve diğer Haçlı devletleri Moğollara destek sağlamışlardı. Sultan Baybars bu destek için Hristiyanları cezalandırmak istemekteydi.
Önce Kilikya Ermeni Krallığı kralı olan Hetum ile Haçlı Antakya Prensi olan VI. Boemondo'ya karşı harekete geçti. 1261'de Halep'te isyan eden Memlûk valisini kontrol altına almak için Halep'e bir büyük ordu gönderdi. Bu ordu Halep'i düzene soktuktan sonra Antakya Prensliği arazilerine akınlara geçti. Ertesi yıl Antakya'nın limanı olan "Aziz Simeon (Samandağ)" talan edildi. Böylece Antakya'nın tehdit altında olduğu iyice anlaşıldı. Kilikya Ermeni Kralı Hetum hemen İlhanlı hükümdarı Hülagû Han'dan yardım istedi. Hülagu Han büyük bir ordu ile bölgeye gelip Ermeni Krallığı'nı ve Antakya'yı Memlûklüler tehdidinden kurtardı.[1]
Sultan Baybars Moğolları kuzeydoğu Suriye'den çıkartmak için diplomasiye de başvurdu. Müslüman olan Altın Orda Devleti hükümdarı Berke Han; Anadolu Selçuklu Devleti hükümdarları I. İzzeddin Keykavus (1246-1260) ve Rukneddin IV. Kılıç Arslan (1248-1265) ile müttefiklik kurdu. Böylece Moğolların Haçlıları desteklemesine karşı olan devletlerden diplomasi ile bir koalisyon koydu.[1]
Sultan Baybars 1265 yılı başında büyük bir Memlûklü ordusuyla Mısır'dan harekete geçti. Arsuf Kalesi arkasında bulunan tepelerde bir sürek avı ile oyalanmakta iken birdenbire ordusu ile Kayserya kalesi önüne geldi ve kaleyi kuşattı. Arsuf kalesi 27 Şubat'ta düştü ve iç kale 5 Mart'ta teslim olarak savunucular esir alınmadan bırakıldılar. Şehir, kale ve iç kale tümüyle tekjrar kullanılmayacak şekilde yıktırıldı. Birkaç gün sonra ordu ile Hayfa önüne geldi. Hristiyanlar şehri ve kaleyi terk ettiler ve hem şehir hem de kale yine yerle bir edildi. Sonra ordu Atlit'te bulunan Tapınak Şövalyeleri kalesi önünde geldi; ama kaleyi alamadı. 21 Mart'ta Hospitalier Şövalyeleri kalesi olan Arsuf kalesine yürüdü. Önce kale altında bulunan şehri ele geçirildi ve kale surlarına mancınıklarla büyük zarar verildikten sonra kale savunucuları teslim olmayı kabul ettiler. Hemen serbest bırakılmayı beklerlerken savunucular esir köle olarak alındılar. Mısır ordusu yine Arsuf önüne geri döndü. Fakat Kıbrıs'ta bulunan Antakya Prensi Hugo bir ordu ile 15 Nisan'da Akka'ya geldi. Memlûklü ordusu seferi bırakıp Mısır'a döndü; ama yeni sınırda Akka'dan görülecek şekilde büyük sayıda askerî birlikler sınır savunması için geride bırakıldı.[1]
Hülagu Han hükümdarlığı sırasında İlhanlı Moğollar Hristiyan Haçlılar ve Bizanslılar ile müttefiklikte devam etmekteydi. Bizans imparatoru VIII. Mihail gayrimeşru kızı Maria'yı Hülagu Han'a yeni eş olarak göndermişti. Hülagu Han'ın da katıldığı Tebriz'de Temmuz 1264'te İlhanlı Kurultay toplantısına Kilikya Ermeni Kralı Hetum, Antakya Prensi VI. Beomondo ve Gürcü Kralı David de katılmıştı. 5 Şubat 1265'te İlhanlı hükümdarı Hülagu Han öldü. Hülagu Han'ın dul karısı Dokuz Hatun etkisiyle İlhanlılar Türkistan Valisi olan üvey oğlu Abaka Han yeni İlhanlı hükümdarı seçildi. Hükümdar olduktan hemen sonra Altın Orda Devleti ile çatışmalara giriştiği için Abaka Han Suriye'deki duruma fazla karışamadı.
1266'da yaz başında Abaka Han, Altın Orda Hükümdarı Berke Han'ın Irak seferi ile uğraşmakta iken Mısır'dan iki Memlûk ordusu Suriye üzerine sefere çıktı. Sultan Baybars komutasındaki birinci ordu 2 Haziran'da Akka duvarları önüne geldiler. Ama şehir bir alay Fransız Haçlılar tarafından yeniden güçlendirilmişti ve kuşatmanın başarısız olacağı açıktı. Buradan ayrılan Baybars önce Töton Şövalyeleri'nin Montfort kalesine yürüdü ve oradan da Yukarı Celile tepelerinde bulunan Tapınak Şövalyeleri'ne bağlı olan Safed üzerine gitti. Safed kalesi bir müddet direniş gösterdiyse de Temmuz sonunda teslim olmak zorunda kaldı. Savunucu Tapınak Şövalyeleri'in hepsi öldürüldü. Oradan Mısır ordusu Toron kalesine geçti ve bu kale hemen teslim oldu. Akka'da şövalyelerden büyük bir ordu toplayan Kral Hugo Safed'i geri almak için bir hücuma geçti ise de yenilip Akka'ya geri çekildi.
1266'da yaz başında Mısır'dan ayrılan ikinci Memlûklu ordusu Emir Kalavun komutasında Humus'a geldi. Buradan Trablusşam yönüne hücuma geçti. "Kulay'ât (Coliath)" ve Halba Haçlı kaleleri ve karadan Trablusşam yoluna hakim olan Arka şehri hemen ele geçirildi. Buradan Emir Kalavan ordusuyla kuzeye giderek Hama'ya gelen Sultan Baybars'ın ordusuyla birleşti.[1]
Birleşen ordu önce Halep'e geldi ve oradan Kilikya Ermeni Krallığı üzerine yürüdü. Kilikya Ermeni Krallığı ve Antakya Prensliği Mısır'ın donanması için gereken kereste ormanlarını tekelleri altına almışlardı. Sultan Baybars'ın bir baş hedefi onların bu kereste tekelini kırmak idi. Ermeni Kralı Hetum Hülagu Han'in cenaze töreni ve Abaka Han'ın tahta çıkması törenine katılmak için Tebriz'deki İlhanlılar sarayına gitmişti. Kilikya Ermeni Krallığı güçleri iki oğlu olan Leo ve Thoros'un komutanlıklarına kalmıştı. Memlûklü ordusunun Çukurova'ya inmesini önlemek için Baghras Kalesinde yan kanadı tutan Tapınak Şövalyeleri ile desteklenmiş Ermeni ordusu Belen Geçidi'ni tutmuştu. Ama Sultan Baybars ordusunu daha kuzeye yürüterek Nur Dağları (Amanos Dağları)'nı Savranda Kalesi geçitlinden geçirdi. Ermeni ordusu ancak Mısır ordusu Çukurova'ya girdikten sonra Mısır ordusuna erişebildi. Çukurova'da 21 Ağustos'ta yapılan muharebede Ermeniler hezimete uğratıldılar ve iki kardeş komutandan Thoros savaşta öldürüldü. Mısır ordusu yine ikiye ayrıldı Kalavun'un ordusu Ceyhan ağzındaki Ayas limanı ile Adana ve Tarsus'u ele geçirip talan etti. Sultan Baybars'ın ordusu ise Kilikya Ermeni Devleti başkenti olan (Ermenilerce Sis olarak anılan) Kozan'a yürüyüp bu şehri ele geçirdi, Hükümdar sarayını talan etti. Ermeni katedralini yakıp yıkıp yerle bir etti. Eylül sonunda iki Mısır ordusu Halep'e çekildi, 40.000 kadar esir ve kervanlar dolusu ganimet almışlardı. Kilikya Ermeni Kralı Hetum küçük bir Moğol kuvveti eşliğinde Kozan'a geri geldiğinde başkentini ve ülkesi saydığı toprakları harabe halinde buldu. Bu tarihten sonra Kilikya Ermeni Krallığı gücünü yitirmiştir.[1]
1266 güzünde Sultan Baybars ordusu ile Antakya üzerine gitmek istemişti. Ordu komutanları Memluklü emirleri Antakya Prensi VI. Beomondo'nun verdiği altın rüşvet nedeniyle buna karşı çıktılar ve ordu Mısır'a kışlaya dönmek zorunda kaldı. Sultan Baybars buna çok kızmıştı.
Ertesi yıl Mayıs 1267'de Sultan Baybars yeni bir Mısır ordusu ile Akka önünde görüldü. Fakat kaleye yapılan hücumlar ve çeşitli aldatmaca ile yapılan faaliyetler sonuç vermedi. Fakat kalenin etrafındaki araziler büyük zayiat gördüler. Hristiyanlar için bu felaket yetişmiyormuş gibi, Müslüman Mısır ordusu kuşatmadan ayrılınca, kaleye destek sağlayan Cenevizlilerin filoları ile Venediklilerin filoları arasında bu yöre ile ticaret tekeli ve imtiyazları sorunları konusunda çıkan anlaşmazlıklar savaş şekline dönüştü. Her iki filo da zayiat verdi.
1269'de Sultan Baybars Mısır'dan tekrar bir sefere çıktı. Akka'nın güneyinde Hristiyanların elinde sadece Yafa şehri ile Tapınak Şövalyeleri elinde bulunan Athlit kalesi kalmıştı. Mısır ordusu Yafa önüne 7 Mart'ta geldi ve kale ile şehir 12 saat süren bir savaştan sonra savunucularla anlaşma ile Baybars eline geçti. Savunucular Akka'ya gönderildiler ama şehir halkı büyük zayiat vermişti. Baybars Athlit Kalesi'ni de yakıp yıktırdı. Baybars Mısır'dan kereste, mermer ve diğer inşaat maddeleri getirterek Yafa'ya büyük bir camii yaptırdı. Mısır ordusunun yeni hedefi Tapınak Şövalyeleri'nin yeni olarak ellerine geçirdikleri Beaufort kalesi oldu. Baybars'ın mancınıklarala yaptığı 10 gün süren ağır bir bombardıman sonunda kale savunucuları 15 Nisan'da kaleyi teslim ettiler. Kadın ve çocuklar Tir şehrine gönderildiler, ama savunucu erkeklerin hepsi köle-esir olarak alındı. Sultan Baybars bu kaleyi tekrar tahkim edip kaleye bir güçlü Mısır garnizonu yerleştirip bu kaleyi bir Mısır savunma mevzii olarak elinde tuttu. Ordu ile kuzeye Trabluşsam üzerine yürüdü ve 1 Mayıs'ta ordu bu kale önüne geldi. Fakat bu kale çok iyi savunulmakta olduğu için ordu daha kuzeye yürüdü. Yolda bulunan Tortosa ve Safita kaleleri Sultan'dan aman dilediler ve dilekleri kabul edildi.
Mısır ordusu Asi Nehri vadisine girdi ve hızlı yürüyüşle 14 Mayıs'ta Antakya kalesi önüne geldi. Bir büyük birlik bu şehrin limanı olan Aziz Simeon (Samandağı'nı ele geçirmeye gönderildi. Bir diğer büyük birlik Belen Geçidi'ni tutup mümkün olan askeri desteğin gelmemesini sağlanmaması için geçidi tutmak için gönderildi. Ama Mısır ordunun ana kısmı Sultan Baybars komutasında Antakya kalesini kuşatmaya başladı. Antakya Prensi VI. Boemondo kendinin kontu olduğu Trabusşam'da bulunmakta idi. Onun için şehrin savunması vekilharcı Simon Mansel'e kaldı. Simon Mansel Mısır ordusu daha kuşatmayı tamamlamadan önce bunu önlemek için kaleden çıkış yapıp Mısır ordusuyla çarpışmaya girişti, Ama yakalanıp esir alındı ve kale savunması yardımcılarına kaldı. Simon Mansel onlardan kaleyi Mısırlılara teslim etmelerini isteyen mesajlar gönderdi ise de kale komutanlarına kendini dinletemedi. 18 Mayıs'ta kuşatmacı Memlûklü ordusu kalenin her tarafından koordineli büyük bir hücuma geçti. Kale savunucularının yeter sayıda askeri olmadığı için sonunda Mısır orduları kale surlarını aşıp kaleye girmeyi başardılar ve kaleyi ellerine geçirdiler. Böylece 1098'de Birinci Haçlı seferi'nde Hristiyan Haçlılar eline geçen şehir tekrar müslümanların eline geçti. Kaleyi eline geçirenler önce Antakya kale kapılarını kapatıp şehrin içinde bulunan ve komutanları Simon Mansel'i dinlemeyen savunucuların hepsi tutuklanıp öldürdü. Ama şehrin iç kalesine kaçabilenler sonradan teslim olunca bunların canları kurtarıldı. Haçlılar bu şehri imar edip kilise, manastır ve dinsel yerleri yapıp bunları çok zengin olarak süslemişlerdi. Bunların hepsi talan edildi. Çok büyük sayıda esir alındı. Bundan sonra Antakya önemini kaybetti ve kale içi uzun zaman harabe olarak kaldı.
1268'de Sultan Baybars Doğu Akdeniz'de Haçlı devletlerinden olan Antakya Prensliği elinde bulunan ve bu prenslik merkezi olan Antakya kalesini ele geçirmesi ile bu Haçlı devletine son buldurdu. Bu şekilde Yakın Doğu'da kurulan Hristiyan Haçlı devletlerinden ilki olan Antakya Prensliği tarihi kapatılmış oldu. Bunu anlayan Tapınak Şövalyeleri Nur Dağları üzerinde bulunan Baghras ve La Roche de Russole kalelerini hiç çarpışma yapmadan boşaltıp gittiler. Antakya Prensliğinden sadece bir enklav olarak Lazkiye liman şehri ve Müslümanlarla sahibi çok iyi geçindiği için yedi yıl daha kaleyi elinde tutmasına izin verilen "Kuşsir" Kalesi kaldı.
Böylece Doğu Akdeniz'de iki küçük Haçlı devleti kalmış oldu: Akka merkezli gayet küçülmüş Kutsal Kudüs Krallığı ve Trablusşam merkezli Trablus Kontluğu.
Batı'daki Hristiyan ülkelerden istenen destek ve batılıların davranışları
değiştirDoğu Akdeniz yörelerinde yerleşmiş olan Haçlı Hristiyanlar Antakya Prensliği'nin kaybının Hristiyanlar için bir felaket olduğunu bildirerek Hristiyan Avrupa'dan büyük askeri destek istediler.
Kuzey Avrupalılar Haçlı Seferlerinden bıkmışlardı. Küçük Alman devletleri ve Kutsal Roma-Germen İmparatorluğu Papaların entrikalarından fena olarak etkilenmişlerdi. Alman asıllı hükümdarların idare ettikleri Güney İtalya ve Sicilya'da bulunan Sicilya Krallığı'nın Papalık ve Norman entrikaları ile Charles d'Anjou eline geçip ortadan kalkmasından sonra papaların Haçlı seferi taleplerini duymazlıktan gelmeye başlamışlardı. Fransa Kralı IX. Louis'in kardeşi Charles d'Anjou papanın izni ile ve topladığı ordu ile Sicilya ve Napoli'de kurulu Sicilya Krallığı'nı eline geçirmişti ve Akdeniz ülkelerinde Charles d'Anjou'nun gölgesi her yere yayılmıştı.[1]
Batı Avrupa'da Hristiyan desteği sağlamak için ilk Haçlılar girişimi 1 Eylül 1269'da Barselona'dan büyük bir ordu ve deniz filosu ile harekete geçen Aragon Kralı I. Jaime'den geldi. Fakat bu Haçlı filosu Akdeniz'de büyük bir fırtınaya maruz kaldı ve büyük bir kısmı büyük insan zayiatı ile battı. Kral I. Jaime ve filosundan ve ordusundan kalanların büyük bir kısmı ile Barselona'ya döndü. Fakat kralın gayri-meşru oğulları veliaht Fernando Sanchez ve Pedro Fernandez kalan filo ve ordu ile sefere devam edip Aralık 1269'da Akka'ya vardılar. Aralık içinde Memlûklüler Sultanı Baybars Akka'daki Kıbrıs Kralı ve Kutsal Kudüs Kralı Hugo ile yaptığı ateşkes antlaşmasına son vererek Akka'ya hücuma geçti. Akka'daki yeni Haçlılara komutanı Sargines'li Godfferey ve kahyası Cresque'li Robert komutasında Aragon güçlerini de ihtiva eden Haçlı ordusu ordusu Akka önlerine gelen Memlûklü ordusuna hücuma geçtiler. Ama Sultan Baybars'ın pususuna düştüler ve büyük bir mağlubiyete uğradılar. Kurtulan Aragonlu prensler derslerini alıp hiçbir başarı kazanamadan hemen Barselona'ya geri döndüler.[1]
1270'te Fransa Kralı IX. Louis 1248'da Mısır'a hücum eden Yedinci Haçlı Seferi'ndeki büyük hezimetinden ve bu seferde esir alınmasından hiç ibret almadan yeni bir Haçlı seferi için organizasyona başlamıştı. IX. Louis'in bir diğer Haçlı seferi hazırlığı haberi doğu Akdeniz'deki Haçlılara erişince onları sevindirmişti. Kralın kardeşi Charles d'Anjou bu seferin kendi menfaatlerine uygun olarak gördüğü Tunus'a yönelmesine neden oldu. Tunus'un müslüman hükümdarı Hafsid'li hanedanından I. Muhammed Mustansır'ın yardım talebinin önemine kardeşi IX.Louis'e uyardı ve buradan Mısır ve Kudüs'e gidebileceğini kardeşini inandırdı. Buna uyarak IX. Loius'in Fransız Haçlı ordusu Temmuz 1270'te Tunus'a çıktı ve bu sefer Yedinci Haçlı Seferiolarak anılmaya başlandı. Fransız Haçlı ordusu I. Muhammed Mustansır'ın aleyhtarı olanların elinde bulunan Tunus'u kuşatmaya geçti. Çok sıcak ve susuz bir mevsimde gelen ordu, yeterli içme suyu temin edilemediği için büyük zorluklar çekti ve ordu içinde dizanteri (veya bazı kaynaklara göre veba) salgını çıktı. Kral IX. Louis'in oğlu 3 Ağustos'ta ve kendisi de 4 Ağustos'ta "mide fesatından" öldüler.[1]
IX. Louis'in 1270'te Tunus'ta ölümünden sonra da Sicilya Kralı Charles d'Anjou'nun kendi menfaatlerini gütmesini sona erdirmedi. IX. Louis'nin ölümünden hemen bir gün sonra Sicilya'dan ordusu ile Tunus'a gelen Charles d'Anjou, X. Louis'in oğlu III. Filip'i Fransa Kralı ilan etti. Bu gencin tecrübesizliği dolayısıyla Haçlı ordusunun efektif komutanı Charles d'Anjou oldu. Fakat bu Fransız Haçlı ordusu gayet zayıf düşmüştü. 30 Ekim'de destekledikleri Tunus Sultan'ıyla anlaşıp Tunus'tan çekildiler. Charles d'Anjou Tunus'a gelmiş olan Fransız Haçlılarını ülkelerine geri dönmeye teşvik etti.[1]
İngiliz Kralı olan III. Henry Haçlı seferine gitmek istemekteydi ama ihtiyar olup iç savaşlardan yorgun düşmüştü. Fakat oğlu ve veliahtı olan Prens Edward'ı bir haçlı seferine gitmeye teşvik etti. Prens Edward kabiliyetli, sağlıklı, sağlam bünyeli, 30 yaşlarındaydı ve babasına karşı isyanlarda oynadığı rolle devlet adamlığı niteliklerini taşıdığı bilinmekteydi. Birçok İngiliz/Norman soylusu önce bu Haçlı seferinde ona refakat edeceklerini bildirmekle beraber sonra mazeret gösterdiler ve sefere gitmekten kaçındılar. Prens Edward detaylı planlar ve organizasyon yapıp bu sefere iyi hazırlanmıştı. 1271 yazında İngiltere'den karısı "Kastilya'lı Elanor" ile birlikte sadece 1.000 kişi kadar ordusuyla ayrıldı. Küçük kardeşi Prens Edmund birkaç ay sonra daha ufak bir orduyla onu takip etti. Bu askerlere ek olarak kendisine Bretonya Kontu komutanlığında nispeten küçük bir Breton birliği ve sonra papa olacak Liège Başpiskoposu Tebaldo Visconti komutanlığında Flandra ve Belçikalı bir ufak birlik refakat ediyordu. Yine Charles d'Anjou'nun bu Haçlılar üzerinde de etkisi büyüktü ve Prens Edward'ın teyzesi Charles d'Anjou'nun birinci karısı idi. Prens Edward ve Haçlı ordusu önce Fransa Kralı IX. Louis'in Tunus üzerine açtığı Yedinci Haçlı Seferi'ne katılmak için Tunus'a gitti. Fakat Prens Edward ve ordusu Tunus'a eriştiğinde IX. Louis'in ölmüş olduğunu ve zayıf düşmüş Fransız Haçlı ordusunun da geri dönmeye hazırlandığı haberini aldı. Bu orduya Charles d'Anjou güçlü bir komutandı ve ama ordu zayıf düştüğünden Fransa'ya geri dönmesine karar vermişti. Charles d'Anjou kendi çıkarı için Bizans'ı zaptedip Konstantinopolis'te Latin imparatoru olmayı hedeflemişti. Yeni bir Haçlı ordusu gelmesi tam hedefine uygundu ve bu ordu ile Üçüncü Haçlı seferi'inde başarıldığı gibi, Kutsal Kudüs Krallığı ülkesinin ele geçmesinden sonra tekrar Konstantinopolis'i ele geçirme imkânı bulunmaktaydı. Nu nedenle İngiltere'den gelen Prens Edward'a refakat eden Haçlıları Sicilya ve Kıbrıs üstünden Kutsal Kudüs Krallığı başkenti olan Akka'ya gitmeye teşvik etti ve Prens Edward'ı buna inandırdı.[1]
İngiliz Prens Edward'ın hazırlanması ve Haçlı Seferi
değiştirİngiltere Kralı veliahtı olan Prens Edward IX. Louis'in Sekizinci Haçlı Seferi'ne katılmak üzere çoğunluğu İngilizlerden oluşan bir Haçlı ordusu ile Tunus'a geldi. Fakat bu yeni Haçlı ordusu Fransa Kralı IX. Louis'in ölmesi dolayısıyla Haçlı ordusu hedeflerine hiç katkı yapamadı. Bunun üzerine I. Edward kendi çoğunluğu İngiliz Haçlı ordusu ile Antakya Prensi ve Trablusşam Kontu olan VI. Boemondo'ya destek sağlayıp Memlûklüler eline geçen Antakya'yı geri almak ve oradan da Kudüs'e hücum etmek amacıyla gemilerle Doğu Akdeniz'de Akka'ya gitmeye karar verdi.
Prens Edward'ın Tunus'a gelip Sekizinci Haçlı seferi'ne katılışı ve oradan hemen Akka'ya gidip bir yeni Haçlı seferi başlatması dolayısıyla birçok tarihçi Dokuzuncu Haçlı Seferi'ni Tunus'a giden Sekizinci Haçlı Seferi'nin bir uzantısı olarak kabul ederler.
1271 kişini IX. Louis'nin kardeşi olan Charles d'Anjou'nun hükümdar olduğu Sicilya'da geçirdi. Sonra Charles d'Anjou ve ek Haçlı ordusu ile birlikte oradan önce ilkbaharda Kıbrıs'a geçtiler. 9 Mayıs 1271'de ise Haçlı ordusu Filistin'de kalan en önemli Haçlılar kalıntısı ve Kutsal Kudüs Krallığı başkenti olan Akka şehrine ulaştı.
Filistin'de Haçlı orduları harekatı
değiştirPrens Edward ve Charles d'Anjou, Akka'ya erişmelerinden hemen sonra merkezi Antakya'yı Memlûklülere kaybetmiş olan eski Antakya prensi ve Trablusşam Kontu IV. Beomondo ile Kıbrıs Kralı III. Hugo'da Akka'ya eriştiler. Tam bu sırada I. Baybars'ın Memlûklü ordusu Trablusşam'ı kuşatma altına almıştı. Trablusşam Suriye'de kurulan Haçlı devletlerinden ayakta kalanlarından sonuncusu idi. Memlûklüler bu kontluğun arazilerinin çoğunu ele geçirmişler ve Trablusşam kalesi bu devletin Haçlılar elinde kalan son kalesi idi. Kale, Suriye ve Filistin'de eskiden Müslümanlar'dan gaspedilip ellerine geçirdikleri arazilerde yaşayan ve Memlûklüler tarafından kovulmuş olan binlerce Hristiyan göçmen ile dolu idi. Prens Edward ve Karlo Anjou'lu hemen komuta ettikleri Haçlı ordusu ile Trablusşam'a destek sağlamak için hemen hücuma geçerek, kuşatıcı Memlûklü ordusunu ve onun tedarik hatlarını arkadan vurmayı başardılar ve Memlûklü ordusunun Trablusşam kuşatmasını kırdılar.
Fakat Prens Edward Akka'daki Kutsal Kudüs Krallığı ve buna Avrupa'dan destek sağlayan Hristiyanlar arasında ayrılıklar olduğunu hemen öğrendi. Başta Venedikli'lerin Sultan Baybars ve özellikle Mısır ile çok yakın ticaret ilişkileri vardı. Venedikli tüccarlar Baybars'a, savaş levazımatı olarak kullanılan kereste ve işlenmiş metal satmaktaydılar. Cenovalıların da Mısır'la çok kâr getiren ticaretleri bulunmakta ve bunun başında Mısır yoluyla gelen köle ticareti üzerinde tekelleri gelmekteydi. Prens Edward bu tüccarları Hristiyanlık aleyhtarı olmakla suçlayınca, bu tüccarlar ellerinde bulunan ve Akka sarayı tarafından kendilerine verilmiş olan ticaret imtiyaz belgelerini göstermişlerdi.
Kıbrıs'ta bulunan Hristiyan şövalye sağlayan büyük toprak sahipleri ise bu ağır süvari şövalye birliklerinin gönüllü asker olduklarını ve ancak Kıbrıs için ve çok geçici olarak ağır süvari şövalye askeri temin edebileceklerini ve uzun zaman için ve Suriye'de savaşacak birliklere katkı yapmayacaklarını Kıbrıs Kralı olan III. Hugo'ya bildirmişlerdi. Bunların başında Kral Hugo'nun karısının kuzeni James Belin'li bulunmaktaydı. Bu Kıbrıs soylu büyük toprak sahipleri III. Hugo'nun Kıbrıs kralı olmak için yaptığı mücadelenin başında ona destek vermek için Hugo'dan aldıkları imtiyaz belgelerinde ancak Kıbrıs'ta savacakları hakkında bulunan maddeye de işaret etmişlerdi. Uzun görüşmelerden sonra 1273'te Kıbrıs soyluları ancak 4 ay için Suriye'ye ağır süvari-şövalyeler birliği göndermeyi kabul ettiler.
Prens Edward diğer bir müttefik bulmak peşinde idi ve Moğol'larla anlaşmak üzere İran'da Tebriz'de başkenti olan İlhanlı hükümdarı Abaka Han'a bir elçilik heyeti gönderdi. Bu heyette Reginald Rossel, Godfroi Waus'lu ve John Parker bulunmaktaydı. Bu elçilerin misyonu İlhanlılar'dan askerî destek sağlamak ve onları Memlûklülere karşı doğudan hücuma geçecek bir ordu göndermeye teşvik etmekti. 4 Eylül 1271'de Abaka Han verdiği yanıtta bu müttefikliği kabul ettiğini bildirdi. Doğudan Moğolların ve batıdan Haçlıların Memlûklülere karşı birlikte koordineli olarak hücuma geçmek için bir tarih tespit edilmesi istediğini belirtti.[2]
Ancak Abaka Han'ın ana orduları Türkistan'da çıkan bir isyanı bastırmakla meşguldü. Buna rağmen Ekim 1271 ortasında Abaka Han Anadolu'da bulunan işgalci Moğol ordusundan 10.000 kişilik bir süvari birliğini Samagar komutasında Antep üzerinden Suriye'ye gönderdi. Bu birlik Halep'i korumakta olan bir Türkmen ordusunu yenip şehri eline geçirdi. Bu şehirdeki Memlûklü birlikleri Hama'ya çekildiler. Moğol süvari ordusu Maaret El Numan'a ve Apamea üzerine yürüdü. Bu Moğol süvari ordusunun muhtemel güzergâhında bulunan Müslümanlar büyük bir korku ve paniğe kapıldılar ve göç başladı. Fakat Sultan Baybars Şam'da idi ve emri altında büyük bir Memlûklü ordusu bulunmaktaydı. Bu ordu 12 Kasım'da Şam'dan Moğol süvari ordusu üzerine yola çıktı. Diğer taraftan Anadolu'da da küçük isyanlarla halk hoşnutsuzluğunu göstermeye başlamıştı. Bu ayaklanmaları büyümeden bastırabilmek için bu Moğol süvari ordusu Anadolu'ya geri dönmek zorunda kaldı. Önce Fırat Nehri gerisine çekildi. Fakat Suriye'yi talandan çok büyük ganimet geri götürdüler.[2]
Bu sırada hem "Kıbrıs Kralı" hem de "Kutsal Kudüs Devleti Kralı" olan Hugo ile Prens Edward'ın küçük kardeşi "Lancaster Kontu Edmund Crouchback", ek Haçlı ordularıyla Kıbrıs'tan Akka'ya geldiler. Prens Edward bu zamana kadar ufak yerel hücumlarla yetinmişti. Fakat Moğol birliği hücumu sırasında Haçlı ordusunu "Cebel Mar İlyas (Kumul Tepeleri)" üzerinden "Șaron Ovası"'na bir hücuma geçip burada bulunan "Kakün" kalesini kuşattı. Ama emri altında bulunan askerlerin sayısını azlığı dolayısıyla başarı kazanamadı.[1]
Sultan Baybars Haçlıların tekrar Mısır'a bir hücuma geçeceklerinden korkmaktaydı. Bu nedenle yeni Haçlı ordularına hücum edeceğine, dikkatini yeni bir Mısır donanması kurulmasına çekti. Bu yeni donanma ile Akka'da bulunan Kıbrıs Kralı III. Hugo'yu ve Kıbrıs deniz filosunun ve şövalyelerinin oradan ayrılmalarını sağlamak hedefiyle, Kıbrıs'a bir hücum yaptı. Memlûklülerin bu deniz hücumu başarı kazanamadı ve bir fırtına Memlûklü filosuna büyük zayiat verdi.[1]
1272 ilkbaharında Prens Edward Kudüs'e hücum etmesi için yeterli askere sahip olmadığını açıkça anlamıştı. Avrupa'dan yeterli sayıda Haçlı asker temin edememekte idi. Kendi ile birlikte gelen Charles d'Anjou'nun baş hedefi ise Konstantinopolis'i tekrar ele geçirmekti ve bu hedefe erişmek için Kıbrıs'ı bir köprü taşı olarak kullanmak istemekteydi. Bunun için Prens Edward'a gayet önemli destek sağlayan Kıbrıs Kralı III. Hugo aleyhine çalışmalara girişmişti. III. Hugo ise kendisine destek sağlamak istemeyen Kıbrıs'lı soylu şövalyeleri (örneğin James İbelinli) ile devamlı çatışma halindeydi. Sultan Baybars da batıdan gelen desteği kesmeyi başarırsa Filistin ve Suriye'de bulunan Haçlı artıklarını temizlemenin kolay olabileceğini anlamıştı. Bunun için Batı'nın desteğini ortadan kaldırma stratejisi gütmeye başladı. Bu nedenle Charles d'Anjou'nun arabuluculuğu ile Akka'da bulunan Kutsal Kudüs Krallığı (ve Kudüs Kralı III. Hugo) ile Memlûklüler arasında müzakereler başladı.[1]
22 Mayıs 1272'de Kaseriya'yada Sultan Baybars ile Akka hükûmeti arasında 10 yıl 10 ay 10 gün sürmesi öngörülen bir barış antlaşması imzalandı. Bu barışa göre
- Haçlıların Kutsal Kudüs Krallığı'nın arazisi sadece Akka ile Sayda arasındaki sahil şeridinde kaldı;
- Trablusşam Kontluğu'nun şehir etrafındaki arazileri garanti edildi;
- Akka ile Nasıra arasında bulanan Hristiyan hacılar yolunun hiçbir engel olmadan kullanılması da garanti edildi.
Bu antlaşmanın imzalanmasından hemen sonra küçük İngiliz prensi Prens Edmond bir kısım İngiliz haçlı ordusuyla İngiltere'ye dönmek üzere Akka'dan ayrıldı. Prens Edward bu anlaşmanın uygulanmaya başlamasını gözlemlemek için bir müddet daha Akka'da kalmaya karar verdi.[1]
Ertesi ay, Avrupalı tarihçilere göre, Sultan Baybars barışa rağmen Prens Edward'ı öldürtmeye karar verdi. Bunun tartışmaya açık olmakla beraber, gerçekten 16 Haziran 1272'de bir yerli Hristiyan Arap kıyafetine giyinmiş olan bir Haşhaşin suikastçısı Prens Edward'ın odasına girip onu ucu zehirli olan bir bıçakla yaralamayı başardı. Prens'in yarası öldürücü olmamakla beraber birkaç ay yatakta kalması icap etti. Arap kaynakları bunu Sultan Baybars'ın emretmediğini iddia ederler ve buna kanıt olarak da Sultan Baybars'ın Prens'e gönderdiği "geçmiş olsun" mesajını gösterirler; ama Batılı tarihçiler bunun bir aldatmaca olduğunda hemfikirdirler.[1]
İyileştikten sonra Prens Edward Eylül 1272'de Akka limanından Sicilya üzerinde İngiltere'ye dönmek üzere ayrıldı. Sicilya'da bir müddet beklemekte iken oğlu John'un İngiltere'de öldüğü haberini aldı. Birkaç ay sonra da babası III. Henry'nin de öldüğünü ve kendinin İngiltere Kralı olduğunu öğrendi. Kral Edward, İtalya ve Gaskonya üzerinden karadan Paris'e uğrayarak Fransa'daki mülkleri için kuzeni III. Philippe'e bağlılığını bildirdi. İngiltere'ye döndükten sonra 19 Ağustos 1274'te Westminster'de taç giydirildi.
Sonuçlar
değiştirPrens Edward'a bu Haçlı seferinde refakat eden en yüksek rütbeli Hristiyan papazı Liège Başpiskoposu "Tedaldo Visconti" idi. 1268'de Papa IV. Clemens'in ölmesinden sonra, yeni papayı seçecek Kardinaller Konseyi üç yıl karara varamadı. Konseyde İtalyan asıllı bir başpiskoposun papa olarak seçilmesini isteyen kardinaller ile İtalyan asıllı bir başpiskoposun seçilmesini istemeyenlerin eşit sayılarda olması dolayısıyla papa seçimi üç yıl sürüncemede kaldı. Sonunda Viterbo halkı şehirlerinde bulunan konsey toplantı salonu olan kilisenin çatısını söktüler; kardinallere besin olarak sadece ekmek ve su sağlayıp onları bir karara bağlanmaya zorladılar. Böylece Kardinaller Konseyi 1 Eylül 1271'de hiç beklenmedik bir aday olan Liège Başpiskoposu ve Dokuzuncu Haçlı Seferi'ne katılan "Tedaldo Visconti"'yi Papa olarak seçti ve X. Gregorius ismini alan bu kişiye papalık tacı giydirildi. 1276'ya kadar Papalık yapan X. Gregorius arka arkaya Filistin ve Kudüs üzerine Haçlı seferlerini organize etmek için Avrupa'da çağrılara başladı ve Kudüs'ü tekrar elde etme hedefinin stratejisinden ve politikasından ayrılmadı. Özellikle 1274'te "İkinci Lyon Konsili" adlı bir resmi dinsel konsil topladı ve bu konsilde yeni bir Haçlı Seferi yapılması hakkında vaaz verdi. Fakat Avrupa soyluları ve alelade halk bunlara pek kulak asmadı ve yeni bir Haçlı Seferi organize edilemedi.
Diğer taraftan Filistin'de Akka ve etrafı gibi çok küçük bir alana sıkışmış olan "Kutsal Kudüs Krallığı" idaresi hakkında Hristiyan idareciler arasında devamlı anlaşmazlıklar ve çatışmalar olmakta devam etmekteydi. Bu sırada Venedikliler, Tapınak Şövalyeleri ile Kıbrıs Kralı Hugh arasında anlaşmazlık çıktı. Bu anlaşmazlığı fırsat bulan Sicilya-Napoli Kralı Charles d'Anjou Kutsal Kudüs Krallığı'nı eline geçirmeye karar verdi. Bu krallığı meşru hakkı olanlardan biri olan "Maria Antakyalı"'nın haklarını (Papa'nın kabulü ve kutsanması ile) satın aldı ve bunlara dayanarak kendini "Kudüs Kralı" ilan etti. O zaman meşru Kudüs kralı olan Kıbrıs Kralı III. Hugh ile arasında silahlı çarpışmalar başladı ve zaten sadece Akdeniz sahilinde kalmış olan "Kutsal Kudüs Krallığı"'nda bir iç harp başladı. 1277'de Charles d'Anjou'nun bu bölgede komutanı olan "San Severino'lu Roger" bu krallığın başkenti olan Akka'yı eline geçirerek Filistin'de Haçlı devleti idaresinin Charles d'Anjou'nun tek elinde toplanmasını sağladı.
Fakat bu sefer de Venedik'liler Filistin'deki işlere karışmaya başladılar. VIII. Mihail İzmit'ten gelerek Konstantinopolis'te yeniden Bizans İmparatorluğu'nu kurmuş, kendini Bizans İmparatoru ilan etmiş ve Dördüncü Haçlı Seferi'ne önayak olan Venedikli'lerin Bizans ülkelerinde olan tüm ticaret imtiyazlarına son vermişti. Venedikliler yeni bir Haçlı Seferi'nin yine Konstantinopolis'e yapılmasını istemeye başladılar. Bu arada Papa X. Gregorius 1276'da öldü ve 1276-1280 arasında arka arkaya 4 papa geçti (Papa V. İnnocentius, Papa V. Hadrianus, Papa XXI. İoannes ve Papa III. Nicolaus), 1280'de yeni Papa IV. Martinus olmuştu, 1281'de Papa IV. Martinus, Venediklilerin Konstantinopolis'e yönelik bir Haçlı Seferi açılmasını teklifini kabul etti. Fakat Bizans İmparatoru bunu önlemek için İtalya'da karışıklık çıkartmak ve İtalya'daki önemli devletlerin ilgisinin bu karışıklığa çekmek için başarılı bir komplo hazırladı. 1282 Paskalya dönemince Sicilya'da Sicilya Kralı olan "Charles d'Anjou" aleyhinde sonradan "Sicilya Veperleri" adı verilecek 31 Mart 1282'de başlayan bir halk ihtilaline büyük destek sağladı. Bu ihtilal başarılı olup Charles d'Anjou'nun Sicilya krallığına son verildi; Charles d'Anjou dikkatini asıl iktidar odağı olan İtalya anakarasına yöneltti ve Kudüs Krallığı işlerinden elini çekmek zorunda kaldı. Tüm İtalya'yı saran "Sicilya Vesperleri Savaşı" başladı.
Bundan sonraki 9 yılda Avrupalıların ilgisi Filistin'de bulunan küçük Haçlı devletlerinden geri çekildi ve buralara Birinci Haçlı Seferi'nden beri yapılan askeri ve ekonomik destek nispeten azaldı. Hristiyanlar Akka ve civarında ve Trablus Kontluğu etrafında topraklarını idame etmek için Memlûklülere yıllık tazminat ödemeye başladılar. Kudüs'e giden Hristiyan hacılara Memlûklülerin kötü muamele ettikleri hakkında şikayetler Avrupa'da ayyuka çıktı. Memlûklülere Haçlılar birbirini takip eden 10-yıllık barış antlaşmaları imzalamışlardı; ama Avrupalı hacıların Memlûklülerin bu barışa uymadıkları iddiaları şikayetleri hakkında haberler geniş olarak Avrupa'da yayıldı. 1285'te Memlûklü Sultanı Kalavun Hospitalier Şövalyeleri elinde bulunan ve güya hiç alınamaz olan Markab kalesini eline geçirdi; sonra Maraclea kalesini de eline geçirip yıktırdı. 1287'de büyük bir ordu ile Sultan Kalavun Hristiyan Haçlı devleti olan Trablusşam Kontluğu'na hücum etti. Önce Lazkiye kalesi alındı ve Mart başında başlayan bir kuşatmadan sonra 27 Nisan 1289'da ise Trablusşam kalesi Memlûklülerin eline geçti. Kale ve içindeki eski şehir yerle bir edildi ve yeni bir şehir kuruldu. Böylece 1102'de kurulmuş olan Haçlı Latin devleti olan Trablus Kontluğu tarihe karıştı. Bu Memlûklü kuşatması ve Trablus Kontluğu'nun kaldırılması sürecinde Trablusşam'ta önem kazanmış olan Cenevizli'ler ticaretine ve siyasi gücüne karşıt olan Hristiyan doğu Akdeniz'de ticaret yapan Venedik ve Pisa devletleri Memlûklülere destek vermişlerdi.
Bundan sonra Sultan Kalavun'un Akka'ya hücum etmesi beklenmekteydi. Fakat Sultan Kalavun 1284'te son olarak yapılan İslam-Hristiyan antlaşmasını uyduğunu bildirerek bu kaleye hücum etmedi. Avrupalı tarihçiler ise bunun nedenini Sultan Kalavun'un Trablusşam seferinde uğradığı malzeme kayıp etmesine ve ordusunun büyük askerî zayiatı vermesine (özellikle en büyük ve yetenekli oğlunun şehit olmasına) bağlarlar.
Hristiyanlar Papaya başvurarak Avrupa'dan destek istediler. Fransız tarihçi Michaud'ya göre Venedik destek olarak Akka'ya 25 kadırga ve 1.600 kişilik bir ordu gönderdi.[3] İngiliz tarihçi Steven Runciman'a göre Venedik Dükü, oğlu "Nicholas Tiepolo" komutanlığında Toskana ve Lombardiya'dan toplanan köylü ve işsiz güçsüz şehirliden oluşan bir orduyu taşıyan 20 kadırga gönderdi.[4] Aragon Kralı II. Jaime de 5 kadırga ile asker gönderdi. Fakat bu İtalyan ve İspanyollar desteği, disiplinsiz ve kendilerini komutanları tarafından düzenli ücret verilmeyen askerlerden oluşmaktaydı. Bunlar hem Akka kalesinden zaman zaman çıkışlar yapıp etraftaki köy ve kasabalarda yaşayanlardan (Müslüman veya Hristiyan olduklarını araştırmadan herkesten) ganimet toplamaya ve buraları yakıp yıkıp insanları öldürmeye başladılar. Runciman'a göre bu arada özellikle Ağustos 1290' sonlarında büyük bir Müslüman tüccar grubunu öldürüp malların yağma ettiler. Sultan Kalavun Akka'daki yetkililerden adalet uygulamak için bu suçu işleyenlerin kendisine gönderilmelerini talep etti. Akka Hükûmet Konseyi uzun görüşmelerden sonra suçlu bile olsa bir Hristiyanın Müslümanlar tarafından yargılanmasının uygun görülmediği kararına vardılar ve öldürülen tüccarların kendi hatalarından dolayı katlettiklerini bildirip, katilleri Sultan'a göndermemeye karar verdiler.[5]
Sultan Kalavun bunun en son imzalanmış olan 10-yıllık barış antlaşmasını temelinden yıktığını iddia ederek Akka'ya bir sefer yapmak için Kahire'de hazırlıklara geçti. Memlûklüler Suriye ordusu Şam Valisi Ruknettin Toksu altında Kayserya'ya geçti. Sultan gayet çok sayıda kale kuşatma makinaları, mancınık vb., yapılmasını emretti. Sultan Kalavun 4 Kasım'da Kahire'den Mısır ordusu birlikte ile sefere çıktı ama 6 Kasım'da Kahire'nin hemen 10 km dışında hastalandı ve öldü. Oğlu El-Eşref Halil yeni Memlûklü Sultanı oldu. Memlûklü Mısır ordusu ve yeni sultan Akka'ya karşı sefere Mart 1291'de başlayabildi. 26 Nisan 1291'de çok çarpışmalı geçen bir kuşatmadan sonra Akka kalesi Memlûklülerin eline geçti. Böylece Birinci Haçlı Seferi sonunda Filistin ve Kudüs'te kurulan Haçlı Latin devleti Kutsal Kudüs Krallığı Papa II. Urbanus'un Clermont'ta Birinci Haçlı Seferi'ne çağırma yapmasından 208 yıl sonra ve Akka merkezli olarak 180 yıllık bir hüküm sürüşten sonra, ortadan kaldırıldı. Orta Doğu'da Hristiyanların ancak küçük enklavlar (örneğin 1302 'ye kadar Hospitalier'ler elinde kalan "Arvad" adası) kalmıştı. Orta Doğu tekrar müslümanlar idaresi altına geçmişti.
Kaynakça
değiştir- ^ a b c d e f g h i j k l m n o p q Runciman, Steven (çev. Fikret Işıltan) (1992), Haçlı Seferleri Tarihi: III. Cilt - Akkâ Krallığı ve Daha Sonraki Haçlı Seferleri, Ankara: Türk Tarih Kurumu Yayınları ISBN 975-16-0511-3
- ^ a b Grousset, Rene (1934), Histoire des croisades et du royaume franc de Jérusalem - I. 1095-1130 L'anarchie musulmane, Paris: Perrin, 1934 (yeni baskı: 2006),s. 653
- ^ Michaud, The History of the Crusades, C.3, s.18 ; (Fransızca) [1]
- ^ Runciman, s.409
- ^ Runciman, s.410-411
Ayrıca bakınız
değiştirDış bağlantılar
değiştir- Maalouf, Amin (çev. Ali Berktay), (2006) Arapların Gözünden Haçlı Seferleri, İstanbul:Yapı Kredi Kültür Yayınları, ISBN 975-08-1121-6
- Runciman, Steven (çev. Fikret Işıltan) (1992), Haçlı Seferleri Tarihi: III. Cilt - Akkâ Krallığı ve Daha Sonraki Haçlı Seferleri, Ankara:Türk Tarih Kurumu Yayınları ISBN 975-16-0511-3
- Demirkent, Işın (1997), Haçlı Seferleri, İstanbul:Dünya Yayıncılık, ISBN 9757632546
- Brundage, James (1962), The Crusades: A Documentary History, Milwaukee, WI:Marquette University Press (İngilizce)