Kostas Varnalis
Kostas Varnalis (Yunanca: Κώστας Βάρναλης; 14 Şubat 1884 - 16 Aralık 1974), Yunan şair. Dimotiki adı verilen halk Yunancasını kullanan şair, bununla birlikte şiirlerinde her zaman klasik ve geleneksel bir biçim tercih etti. 1920'li yıllardan itibaren Marksist bir görüş doğrultusunda politik şiirler yazdı, bu şiirlerinde ve diğer eserlerinde istihzalı bir üslup kullanırken klasik Yunan hikâyelerini de bu bağlamda yeniden ele aldı.
Hayatı ve eserleri
değiştir1884 yılında Bulgaristan'ın Burgaz şehrinde doğan Varnalis, 19 yaşına dek Yunanistan topraklarına ayak basmadı. Yunan kültürüne dair klasiklerden edindiği izlenimlerle beraber bu dönemde bir "sürgün nostaljisi"yle birlikte Yunanistan'a romantik bir anlayışla bakan şiirler yazdı, şiirlerinde geleneksel vezinler, kıta biçimleri ve uyaklar kullandı. 1902 yılında Atina Üniversitesine edebiyat okumak üzere üniversite öğrencisi olarak gittiğindeyse hayallerindeki ülkenin aksi gibi bir ülke buldu. Bu idealle gerçeklik arasındaki ikilik hissini bu dönem başta olmak üzere hayatı boyunca şiirlerinde yansıttı.[1][2]
Yunanistan'a geldiğinde, Dimotiki (Halk Yunancası) ile Katarevusa (Antik Yunanca etkisi taşıyan "yüksek dil") taraftarları arasında gerçekleşmekte olan standart dil tartışmasında, Angelos Sikelianos, Kostis Palamas gibi Atina Yeni Şiir Okuluna mensup şahsiyetlerin etkisinde kalarak Dimotiki'den taraf oldu, şiirlerini halk dilinde yazdı. Bununla birlikte geleneksel yöntemleri kullanmaya devam etti, hayatının ilerleyen yıllarında dahi serbest vezinle şiir pek yazmadı.[1]
Bunu takip eden yıllarda Varnalis "Orestis", "Afrodit", "Alkibiadis" gibi klasik dünyayı anlatan, yine Dimotiki diliyle yazılmış olsa da sone veya dörtlük biçiminde şiirler yazdı. Kayıp bir ihtişama duyulan nostalji bu eserlerde işlenir. "Afrodit" şiirinde tanrıça Afrodit'in, Ares ile seviştikten sonra bakireliğini Kıbrıs'ın Baf şehrinin sularında yıkanarak geri kazanması, yazarın ilerleyen yıllarında iyice belirginleşecek olan ironik veya istihzalı bir tonu yansıtır.[1]
1912-13 yıllarındaki Balkan Savaşı'nda görev alsa da, bu yıllarda Megali İdea'ya olan inancı ve ulusal idealizme olan inancı kayboldu, sola ve Marksizme doğru kaydı. Örneğin 1913 yılında yazdığı bir sonesinde antik çağlarda halkın arasından geçerken kullanılan dili anlayamayan bir soyluyu iğnelemekteydi. Bunu takip eden I. Dünya Savaşı tecrübesi, 1919'da bir yıl boyunca Paris'te yaşaması ve Yunan ordusunun Anadolu'daki savaşı kaybetmesiyle birlikte daha siyasi konulara döndü ve sol görüşleri perçinlendi. Şiirlerinin dili satirik, propagandavari bir hâl aldı. Paris'te savaş sonrası yıllardaki Marksist düşünce ve devrimci faaliyetlerin yanı sıra Parnasizm akımının da etkisinde kaldı.[1][2]
Bu yıllarda yazdığı, 1922'de yayımlanan, üç kısma ayrılan Yanan Işık (To fos pu kei) kitabı Yunan edebiyatının ilk Marksist eseri kabul edilebilir. Bu şiirde "yanan ışık", insanlığın çağlar boyunca süren "özgürlük mücadelesi"ni temsil etmekte ve proleterlerin çıkarlarını savunan Önder'de kişilik bulmaktadır. Tanrı'nın değil, "muhtaçlığın çocuğu" olan Önder, elindeki kılıçla "Emek Krallığı"nı kurmak için "Patronlar Cumhuriyeti"ne, dine ve entelektüellerin halkı devrimden uzaklaştıran idealizmine karşı mücadele eder. Bu yolda eleştirdiği kesimleri kişileştirir: Maymun figürü, "satılık kalemler"i, gerçeklikten nefret eden ve ustalarının talimatları doğrultusunda kendi ikballeri için kalemlerini kullanan yazarları ve entelektüelleri temsil eder. Aristia figürü oligarşiyi temsil eder. Aristia ve Maymun'un sarılması sırasında Önder, cesur sözleriyle köleleri sürükleyip karanlığı dağıtır. Bu bakımdan şair "klasik" bir proletarya şiiri yazmıştır.[1]
1925 yılında edebiyat öğretmenliğinden atılan Varnalis, 1927'de aynı epik-lirik üslupla kaleme aldığı ikinci kitabını, Kuşatılan Köleler'i (Sklavi poliorkimeni) yazdı. Yine üç kısma ayrılan bu kitapta, "savaşın ve yalanların" kurbanı olan, "efendileri" tarafından kandırılıp savaşa sürüklenen "köleler", gerçekleri görmekten âcizdirler. Bu kitap Yunan ordusunun Anadolu'da uğradığı yenilginin etkisiyle yazılmış, savaşa ve milliyetçilikle halkı savaşa sürükleyen düşünceye karşı nefreti ifade eden bir yapıttır.[1]
İlerleyen yıllarında Varnalis Sokrates'in Gerçek Savunması (1933) ve Penelope'nin Günlüğü (1946) gibi düz yazı eserler de verdi. Bu eserlerde yazar geçmişin figürlerini hicivle almaktadır. Sokrates'in Gerçek Savunması kitabında Sokrates, savunmasını Platon'un diliyle değil, Marksist bir ağızla yapar. Anitus, Meletus ve Likus'un suçlamalarının altında burjuva hassasiyetlerinin yattığını söyler, Antik Atina'nın devlet dinini, işçilerin oy hakkı olmamasını, konuşma özgürlüğünün yokluğunu eleştirir.[2]
Eleştiri
değiştirYunanistan hükûmetleri tarafından Komünist Partinin adamı olarak görülen Varnalis, birden çok kez tutuklanmış ve eserleri "bozguncu" olarak nitelenip kınanmıştır. Sovyetler Birliği'ndeyse popülist tonu nedeniyle nam yapmış ve Lenin Barış Ödülü'ne layık görülmüştür.[2]
Kimon Friar'ın değerlendirmesine göre Varnalis'in şiirinin çevirileri, orijinal halk dilinin duygusunu yansıtmaktan âcizdir: "Yazıldığı dilden koparılan proleter şiirleri, çevirilerinde saf birer propaganda şiiri olarak görünmektedir." Aksanlı taverna şiirleri de yazan Varnalis'in bu şiirlerini ise Friar "çeviriye dayanması imkânsız" olarak değerlendirmektedir.[1]