Tartışma:Said Nursî/Arşiv 1
Burası geçmiş tartışmaları içeren bir arşiv sayfasıdır. Lütfen bu sayfayı düzenlemeyin. Eğer yeni bir tartışma başlatmak istiyorsanız, eskilerden birini canlandırabilirsiniz ya da mevcut tartışma sayfasında yeni bir tartışma başlatabilirsiniz. |
Arşiv 1 | Arşiv 2 |
- Aşağıdaki tartışma, bir arşiv olarak korunmuştur. Lütfen üzerinde herhangi bir değişiklik yapmayınız. Daha sonraki yorumlar, tartışma sayfasının uygun kısmında yapılmalıdır.
Diyanet İşleri Müşavere Kurulu'nun 23/5/1956 gün ve sayısız ehl-i vukuf raporuna istinaden Afyon Ağır Ceza Mahkemesi'nce Bediüzzaman Said Nursi'nin kitap ve evraklarının kanuni mevzuata muhalif siyasi ve idari hiç bir mahzuru görülmemiş olmakla, sözü geçen eseler 23/6/1956 gün, 954/278 esas ve 955/218 karar sayılı ve kaziye-i muhkeme haline gelen beraet karariyle ve yine Isparta Sorgu Hakimliği'nin 11/9/1956 gün, 954/28 esas ve 1956/65 karar sayılı ve aynen kazıye-i muhkeme haline gelen men-i muhakeme karariyle bilumum Nur Risaleleri sahiplerine iade edilmiştir. --- Her Hakkı Mahfuzdur.---
Mehmet Haras Edincik - Bandırma
" Aleyhte konuşanların hiçbiri bir delil gösteremiyor. Hepsinin konuşması havai, hiçbir değeri yok. İspatlı ve tam konuşun o zaman bir tartışma olabilir. Ama sözün yarısını alıp burada bunu söylemiş, şurada şunu söylemiş demek art niyetin kendisidir. Konuşulan konular deccal-mezhep-cuma namazı hepsi boş. Sayfalarca Risale-i Nur var hiç bir kimse Risale-i Nurdan bir yer gösterip burası yanlış diyemiyor. Madem eleştiri yapacak kadar aklınız var Risaleden bir yanlış gösterin, yoksa susun. "
"Yada çok akıllı iseniz ve bilginiz varsa sizde Risale-i Nur gibi bir eser yazın. Bu kadar basit ise. "
Meyveli ağaç taşlanırmış.
İçindekiler
- 1 Şeyh Sait ile Said 'i Nursi aynı kişiler değildir. Mezarı,hayatı hakkındaki açılan bilgiler nesnel ve doğru değildir. Konu silinmeli,düzeltilmeli yahut net bir kaynaktan bilgi alınmalıdır. --√. 13:13, 15 Kasım 2006 (UTC)
- 2 Bilgi Talebi!
- 3 Bediüzzaman Eklenmesi
- 4 Bediüzzaman
- 5 Görüş tümcesi ve çıkarılma nedeni
- 6 İçerik Değiştirme Talebi
- 7 Kompozisyon planı
- 8 Filozof?
- 9 Filozof,reformist,mezhepsiz
- 10 İlerleme kaydetmek için
- 11 Doğum tarihi
- 12 Değişiklik
- 13 Şeyh Sait bağlantısı
- 14 Haksızlık...
- 15 Yorum
- 16 SAİD NURSİ
- 17 Eleştiriler
- 18 İbadetin ansiklopedikliği...
Şeyh Sait ile Said 'i Nursi aynı kişiler değildir. Mezarı,hayatı hakkındaki açılan bilgiler nesnel ve doğru değildir. Konu silinmeli,düzeltilmeli yahut net bir kaynaktan bilgi alınmalıdır. --√. 13:13, 15 Kasım 2006 (UTC)
Bir kişi hakkında konuşmak için önce "O" kişiyi tanımak lazım. Hayatını nasıl geçirmiş, neler yapmış. Önce Bediüzzaman'ın hayatını okuyun sonra konuşalım. Böyle olmaz. Yada Devlet Cumhuriyet Dönemi Arşivlerini açsın böyle boş tartışmalardan bizde kurtulalım. Herkes doğruyu öğrensin.
Mehmet Haras - Edincik - Bandırma
Gıybetle İlgili Âyetin Açıklanması
Bediüzzaman merhum, gıybet ayetine nefis bir tahlil sunar. Aynen kaydediyoruz:
"...Bir tek ayetin, mucizâne altı tarzda gıybetten tenfir etmesi; Kur'ân'ın nazarında gıybet ne kadar şen'î bir şey olduğunu tamamiyle gösterdğindenbaşka beyana ihtiyaç bırakmamış. Evet, Kur'an'ın beyanından sonra beyan olmaz; ihtiyaç da yoktur. İşte: "Sizden biri ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi?" ayetinde altı derece zemmi zemmeder. Gıybetten altı mertebe şiddetle zecreder. Şu âyet bilfiil gıybet edenlere müteveccih olduğu vakit, manası gelecek altı tarzda oluyor. Şöyle ki:
Malumdur: Ayetin başındaki hemze sormak (âyâ) manasındadır. O "sormak" manası şu gibi ayetin bütün kelimelerine girer. Her kelimede bir hükm-ü zımmî var.
- İşte birincisi, hemze ile der: Âyâ, sual ve cevap mahalli olan aklınız yok mu ki, bu derece çirkin bir şeyi anlamıyor.
- İkincisi: يُحِبّ lafzıyla der: Âyâ, sevmek ve nefret etmek mahalli olan kalbiniz bozulmuş mu ki, en menfur bir işi sever?
- Üçüncüsü اَحَدُكُمْ kelimesiyle der: Cemaatten hayatım olan hayat-ı içtimaiye ve medeniyetiniz ne olmuş ki, böyle hayatınızı zehirleyen bir ameli kabul eder?
- Dördüncüsü اَنْ يَأكُلَ لَحْم kelamiyle der: İnsaniyetiniz ne olmuş ki: böyle canavarcasına arkadaşınızı diş ile parçalamayı yapıyorsunuz?
- Beşincisi: اَخِيهِ kelimesiyle der: Hiç rikkat-i cinsiyeniz, hiç sıla-i rahminiz yok mu ki, böyle çok cihetlerle kardeşiniz olan bir mazlumun şahs-ı mânevisini insafsızca dişliyorsunuz? Ve hiç aklınız yok mu ki, kendi azanızı kendi dişinizle divane gibi ısıryorsunuz?
- Altıncısı: مَيْتاً kelamiyle der : Vicdanınız nerede? Fıtratınız bozulmuş mu ki, en muhterem bir halde bir kardaşenize karşı etini yemek gibi en müstekreh bir işi yapıyorsunuz?
Demek şu âyetin ifadesiyle ve kelimlerin ayrı ayrı delâletiyle zemm ve gıybet aklen ve kalben insaniyeten ve vicdanen e fıtraten ve milliyeten mezmumdur.
İşte bak: Nasıl şu âyet, icazkârane altı mertebe zemmi zemmetmekle, icazkârâne altı derce o cürümden zecreder. Gıybet, ehl-i adavet ve hased ve inadın en çok istimal ettikleri alçak bir silahtır. İzzet- i nefis sâhibi bu pis silaha tenezzül etmez. Nasıl meşhur bir zât demiş: Yâni: "Düşmanıma gıybetle ceza vermekten nefsimi yüksek tutuyorum ve tenezzül etmiyorum. Çünkü gıybet, zayıf ve zelil ve aşağıların silahıdır."
Bediüzzaman gıybet hakkında bazı teknik bilgi de verir:
"Gıybet odur ki: Gıybet edilen adam hazır olsa idi ve işitse idi, kerâhet edip darılacaktı. Eğer doğrusu ise, zaten gıybettir. Eğer yalan dese, hem gıybet, hem iftiradır. İki katlı çirkin bir günahtır.
Gıybet, mahsus birkaç maddede câiz olabilir:
Birisi: Şekva suretinde bir vazifedâr adama der, tâ yardım edip o münkeri o kabahati ondan izale etsin. Ve hakkını ondan alsın.
Birisi de: Bir adam onunla teşrik-i mesai etmek ister. Senin ile meşveret eder. Sen de sırf maslahat için garazsız olarak, meşveretin hakkını eda etmek için desen: “Onun ile teşrîk-i mesâi etme. Çünkü zarar göreceksin.”
Birisi de: “Maksadı, tahkir ve teşhir değil, belki maksadı, târif ve tanıttırmak için dese: “O topal ve serseri adam filan yere gitti”
Birisi de: O gıybet edilen adam fâsık-ı mütecâhirdir. Yani fenalıktan sıkılmıyor belki işledği seyyiatla iftihar ediyor, zulmü ile telezzüz ediyor, sıkılmayarak aşikâre bir surette işliyor.
İşte bu mahsus maddelerde garazsız ve sırf hak ve maslahat için gıybet caiz olabilir. Yoksa, gıybet, nasıl ateş odunu yer bitirir; gıybet dahi amel-i sâlihayı yer bitirir.
Eğer gıybet etti veyahut isteyerek dinledi, o vakit اَللُّهُمَّ اغْفِرْ لَنَا وَلِمَنْ اغْتَبْنَاهُ demeli, sonra gıybet edilen adama ne vakit rastgelse "Beni helal et" demeli."[2]
Siz bilirsiniz. Cennet ucuz değil, Cehennemde lüzumsuz değil.
Bilgi Talebi!
İTTİHAD-I MUHAMMEDİ FIRKASI (Fırka-i Muhammediye)
-1909
-İstanbul
-Kurucu ve Yöneticileri: Süheyl Paşa, Mehmet Sadık, Mehmet Emin Hayreti, Ahmet Esat, Mehmet Emin, Hafız Mehmet Sabri, Şevket Efendi, Bediüzzaman Saidi Kürdi, Hacı Hayri, Raşit, Ferik Rıza Paşa, Faruki Ömer, Şevki Efendi, Seyyid Müslim Penah, Refik, Muhammed Efgani, Ahmet Nazir, Ferik Hacı İzzet Paşa, Seyyid Abdullah El Haşimi El Mekki, İhsan, Hayri Abdullah Ziyaeddin, Şeyh Ali, Hacı Kazım, Hacı Mehmed, Tevfik Derviş Vahdeti ...
http://www.tbmm.gov.tr/partiler/partiler.htm
Bediüzzaman Saidi Kürdi < bu isim kimdir (Said Nursî'midir?) konuya vakıf olan arkadaşlardan bilgi istiyorum kısa ve öz lütfen.
Gelecek bilgiler doğrultusunda Kronoloji kısmına girebileceğim!
Saygılarımla.--LandSCape 11:54, 28 Nisan 2006 (UTC)
- Sayin Landscape, O isim Said Nursi'ye aittir. Osmanli doneminde guneydogu eyaletlerine Kurdistan denildigi gibi, bolge insanina da yer yer Kurdi sifati ekleniyordu. O donemde de daha ziyade Said Nursi ismi ile aniliyor bazan da yukaridaki ornekte oldugu gibi Bediuzzaman Said Kurdi deniyor. Osmanlinin yikilisi ve Cumhuriyetten sonra dogal olarak Said Nursi ismi ile anilmaya basliyor. Kendisinin eserlerinde tercih ettigi ismi de bu. Bilmem aciklayici oldu mu? Isterseniz ekleyebilirsiniz. Tesekkurler... Resid Gulerdem 00:29, 29 Nisan 2006 (UTC)
- Bediüzzaman isminden yola çıkarsak Said Nursi'dir diyebiliriz. Ancak "Kürdi" diye bir ismi veya lakabı yok bildiğim kadarıyla. Bediüzzamna lakabını taşıyan başka bir kişinin olduğunu da sanmıyorum araştırdığım kadarıyla. Burada adı geçen şahsın Bediüzzaman Said Nursi ile bir alakası olmadığı da bir kesin. Belki bir isim karışıklığı olmuş olabilir. Malum kayıtların eski olması falan ama bilemiyorum. Çok ilginç geldi bana. Enesener 22:07, 28 Nisan 2006 (UTC)
- Sayin Enesener, yukardaki aciklamayi yeterli buldunuz mu? Basarilar... Resid Gulerdem 00:29, 29 Nisan 2006 (UTC)
- Gerçekten ilk defa duyuyorum. Eserlerinde öyle bir isim hiç görmemiştim. Eselerinin hepsinde var mı bu isim? Teşekkürler. Enesener 19:42, 29 Nisan 2006 (UTC)
- Eserlerinin hemen hicbirinde yok. Kendisi daha ziyade Said Nursi'yi kullaniyor. Bediuzzaman Said Kurdi gibi ifdadeler Cumhuriyet oncesi kulturun bir yansimasi olarak yine ayni donemde umumiyetle baskalari tarafindan kullaniliyor. Resid Gulerdem 00:09, 30 Nisan 2006 (UTC)
Sayın Enesener
1909 yılına ait bir kayıt bu, o dönem kurucu ve yönetici olarak katıldığı bir fırka (parti) ve o dönem yukarıda da Resid Gulerdem'in anlattığı gibi durum... Ben tesadüfen o dönemki örgütleri araştırırken buldum ve kronolojisine ekledim... Saygılarımla--LandSCape 19:47, 29 Nisan 2006 (UTC)
- Tesekkurler... Resid Gulerdem 00:12, 30 Nisan 2006 (UTC)
Bediüzzaman Eklenmesi
- "Said Nursi" isminin yanına lakabı olan "Bediüzzaman" isminin de eklenmesini talep ediyorum. Ben yapmaya çalıştım ama olmadı. Enesener 22:24, 28 Nisan 2006 (UTC)
- Ansiklopedide biyografi maddelerine unvan yazılmaz; böyle bir gelenek yoktur. Madde başlığı yalnızca kişinin adından ve soyadından oluşur. Yaşamı süresince aldığı unvanlar varsa, madde içinde söz edilir. Muhammedcimci 15:36, 29 Nisan 2006 (UTC)
- Tamam o zaman. Teşekkürler. Enesener 19:44, 29 Nisan 2006 (UTC)
Bediüzzaman
Bediüzzamanın asıl adı Said olmakla birlikte soyadı kanunundan önce Said-i Kürdi denmekteydi. Ancak soyadı kanununun çıkmasıyla Nurs köyünden olduğu için Said Nursi denilmiştir. Yalnız sayfada dikkatimi çeken bir şey var ki o da hep davlarından ve sürüldüğünden bahsedilmiş olması. Bunu taraflı bir anlatım tarzı olarak görüyorum. Birçok dava açıldığı doğrudur ancak bu davaların kaçından ceza almıştır ve aldığı cezalar da toplam ne kadardır dikkat edilmesi gereken bir konu. Yazıda Üstad'ın suçlu olduğu izlenimi verilmektedir. Oysaki yazdığı risalelerin hiçbirinde suç teşkil edecek bir unsur bulunamamıştır. Bunların da ifade edilmesi gerektiği kanaatindeyim.
yukarida verilen bilgi bediuzaman said-i nursi yada osmanlidaki adiyla said-i kurdi nin ittihadi muhammedi ye kurucu uye oldugu bir mana ile verilmekte.
1909 yilinda idamla yargilanmasinin sebeplerinden biri olarak mahkemede aleyhine delil olarak kullanilmis bediuzzaman mahkemeye verdigi beyanatta buna uye olmaktan gurur duydugunu bin basi olsa feda edebilecegi soylemistir. sayfa bediuzzamanin hayatini yasam felsefesi ve mucadelesini mahkemelerde kendisine karsi one surulen suclamalardan hic bir zaman delile dayali olarak hukum giymedigi belirtilmemekte,kisacasi yetersiz ve zayif bir sayfa olmus.bediuzzaman 1300 yillik gelenege sahip kurdistan islam geleneginden gelen medrese kokenli bir alim olmakla birlikte osmanlinin yikilisi ve tc nin kurulus yillarinda aktiv bir rol almis savaslarda bulunmus mecliste yer almis defalarca idamla yargilanmis ama gerisinde cok buyuk bir tefsir hukmunde risalei nuru birakmiski bu ona dunya capinda bir un getirmis dunyanin hemen tum ulkelerinde kendisini takip edenler oldugu gibi varolan butun islami dusuncelere tesir etmistir. kisacasi bediuzzaman lakabinda ki gibi zamanin en buyuk alimidir.hemen oylesine es gecilecek bir sahsiyette degildir.
sayfada cok sacma hatta yalan denilebilecek bir bilgi var oda 1922 yilinda bediuzzamanin
laiklige karsi ciktigidir.
birincisi laiklik henuz ilan edilmis degildi bu tarihte hatta en laik mebus bile bu tarihte en derin mumin gorunumundeydiki halkin destegi alinabilsin.ayrica turkiye cumhuriyetinin ayni zamanda butun islam aleminin halifesi hala istanbulda ve hala dini acidan etkindir,halifeligin oldugu bir devlet mekanizmasinda hangi laiklikten soz ediliyor.ittihat terakki karsitligi dense belki daha uygun olurduki ki bu cemiyet osmanlinin sonunu getiren milyonlarca vatan evladinin sehadetine aptalca turani hevesler yuzunden sebep olmustur.
ikincisi bediuzzamanin karsi ciktigi laiklik 1930 larin sonlarindaki laiklik ki temeli ateisme dayanan dini devletten ayirmayi degil dini milletten ayirma gayreti icinde olanlara karsi cikmistir.
ucuncusu bediuzzamanin en buyuk uyarisi bizzat mustafa kemale olmusturki milletin basi namazi
terk ederse milletin hali ne olur demistir.kisacasi bediuzzaman hayatinin her safhasinda dininin
ona yuklamis oldugu hatirlaticilik gorevini ifa disinda bir gayrette bulunmamis ancak onun derin ilmi
ve kitleler uzerindeki derin etkisi kirilmasi icin hayati boyunca surgunlere mahkum edilmis
ve kendisine karsi medyada anti propaganda geregi karalamalara girisilmistirki bu sayfa da bunun
tesirleri altinda kalmis gozukuyor.lutfen objektif olalim
Maddedeki subjektif parçaları elimden geldiğince kaldırmaya çalıştım ama yazan öyle bir kotarmış ki yani çıkarınca bütünlüğü bozuluyor. Kişiler (Hele de böyle hassas kişiler) hakkındaki yazıların ansiklopedik düzeyde olmasına dikkat edelim, tabloid gazetesi tadında başlıklar hiç iyi durmuyor.
Görüş tümcesi ve çıkarılma nedeni
Madde metninde "Hayatı hep dini ve milli mücadele içinde geçti" diye bir tümce vardı. Dün çıkarmıştım, ama bugün yeniden eklenmiş. Özellikle böyle bir tümceye gerek yok. Bu tümce yalnızca yorum. Kişinin yaşam öyküsünü okuyan onun dini ve milli mücadele yapıp yapmadığına zaten karar verir. Ansiklopedi yazarı ise yargı belirten ifade yazmaktan kaçınmalıdır. Nitekim bazı okurlar onun dini ve milli mücadele yürüttüğüne karar verecek, ama başkaları ise tam tersini düşünecektir. Karar okura bırakılmalı. Sözkonusu tümceyi bir kez daha çıkardım. Muhammedcimci 20:27, 1 Ağustos 2006 (UTC)
burda okura birakilmasi gereken bir yan yok ,insanlar kendilerini kendileri tarif eder
bir adam 40 kusiurat sene sirf dininin emirlerini halka iletme adina surgunlere mahkum ediliyorsa bu adam dini icin omrunu feda etmis demektir
ayrica
birinci dunya harbinde milis komutanligi yapmis bazi sehirlerin basta van olmak uzere isgaline bas kaldiran en etkin yore lideri unvani almis bu surecte mustafa kemal mus ve bitliste onun etkinligine bizzat sahit olmustur
ankara da kurtulus savasi sirasinda tavrini tbmm den yana koymus
kuvayi milliyeyi suclayan fetvayi kendi fetvasiyla bertaraf etmistir
tbmm nin ozellikle mustafa kemalin onu fetva makaminda gormesi bu yetkiyi ona vermesi onun o donemde din isleri baskani ndan daha yuksek dini bir otoriteye sahip oldugunun kanitidir
ayrica donemin alimlerinin ona bediuzzaman lakabi vermesi zamanin kutbu sifatini hakkettigini yani tum dunya uzerinde tarih boyunca bu ilmi sifata layik gorulen 4 kisi oldugu dusunulunce bediuzzamanin dine ve millete yaptigi hizmetler anlasilmis olur
papaya ne kadar din adami sifatini layik gormemek onun kendi dinine kendini adamis oldugunu red etmek ne kadar sacma ise boyle bir iddia yi bediuzzamana karsi yurutmek o kadar sacma olur
Katılıyorum. "Hayatı hep dini ve milli mücadele içinde geçti" cümlesinde bir yorum/yargı yok bence de.Eğer hayatı bu şekilde geçmişse herkes tarafından bilinmektedir.Ve bu kişiden bahsedilirken nasıl birisi olduğu,hayatı ve düşünceleri de belirtilmelidir.Bence bu cümle ile "Kemal Sunal genellikle komedi filmlerinde oynadı" cümlesi arasında bir fark yok.Hatta bunu belirtmekte fayda var düşüncesindeyim. Necrocapo ►msj 02:52, 5 Ekim 2006 (UTC)
İçerik Değiştirme Talebi
İçerikte yer alan en yakın talebesi olarak Ahmet Hüsrev Efendi'yi görürdü açıklamasının Said Nursi'nin tanıtımı ile çok fazla ilgisi olmadığı kanaatindeyim. Said Nursi'nin görüşlerini yakından takip etmekteyim. Zaten tartışılır olan bu cümlenin maksatla da çok alakası olmadığını düşünüyorum. Şahsen Ahmet Hüsrev Efendi'yi çok sevmekle beraber, içerikte yer alan cümle bence tartışılır.
said nursinin en yakın talebesinin ismi şudur demek yanlış olur çünkü risale-i nurda hiç bir zaman en yakın talebem diye bir ibare geçmez fakat genel kanaat said nursinin en yakın talebesinin zübeyir gündüzalp oldugu yönündedir.fakat said nursi kitaplarında taleberinden farklı övgülerle bahseder .bunu da ihlas ve uhuvvet dusturunun bozulmaması için yapar
Varislerinin kimler olduğu Risale-i Nur'da yazılı.
Yukarıdaki görüşler doğrultusunda, ilgili cümle çıkarıldı.
- Sanırım konu hakkında bilginiz iyi. Nur Cemaati maddesine de bakmak ister misiniz? O maddeyi geliştirmek lazım, çok az bilgi var. Filanca 20:06, 16 Kasım 2006 (UTC)
TARAFLI TARAFLI TARAFLI.................................................. Bediüzzaman sadece ona inanaların oa verdiği bir isimdir................ Çok çirkin bir durum bu...............
- Bediüzzaman, bu kişinin en yaygın bilinen lakabı, üstelik tarihte bu lakabı alan tek kişi değil. "Bediüzzaman" maddesine bakınız, diğer kişi de lakabıyla birlikte anılıyor. Vikipedi yaygın lakapları kabul eder. Filanca 13:19, 10 Aralık 2006 (UTC)
Kompozisyon planı
"Fikirleri ve yaptıkları" bölümünün "Fikirleri" olarak yeniden adlandırılması, sadece fikirleriyle ilgili bilgilerin olması, hayat öyküsüyle ilgili bilgilerin "Hayatı" bölümüne aktarılması gerekli. Şu anda hayatı hakkındaki bilgiler iki ayrı bölümde yazılı. Filanca 13:19, 10 Aralık 2006 (UTC)
Filozof?
Neden israrla Sait Nursi'nin bir filozof olduğunu yazıyor birisi anlamıyorum. Burda açıklarsa sevinirim. Nur Cemaati de bir "fikri hareket" olmanın ötesinde, bir dini hareket ve hiyerarşisi olan bir yapı. Filanca 22:30, 10 Aralık 2006 (UTC)
Mezhepsiz olduğuna dair de kaynak sunmak gerekli. Nurcular kendilerinin mezhepsiz olduğunu düşünmüyor. Neye dayanarak aksini iddia ediyorsunuz? Filanca 20:39, 12 Aralık 2006 (UTC)
Filozof,reformist,mezhepsiz
Türkiye'de defalarca uluslar arası çapta,risale-i nur ve said nursi sempozyumları düzenlendi. Sempozyumda yayınlanan bildirilerde said nursi'nin filozofluk yönü özellikle vurgulandı. Yani buraya said nursi'nin aynı zamanda önemli bir filozof olduğu eklenmeli diye düşünüyorum.
" Herkes kendi ilmine göre değerlendirme yaptığı için; kimine göre filozof görünebilir fakat islam dünyasının kanaati bellidir. Bediüzzaman Said Nursi İslam Alimidir. "
Said Nursi kendinden önceki islam Bilginlerinden çok farklı bir din anlayışı ortaya koymuştur. Bu bakımdan reformisttir.Bu da kongre bildirileri ve hakkında oryantalistlerin yazmış oldukları makalelerden anlaşılabilir.
Bazı ibadet kurallarında Sait Okur(s.nursi) Hanefilik Mezhebinin hükmüne muhalif olarak kendi görüşünü bildirmiş ve kendi grubunda olanlara(nurculara)uygulatmıştır.Kastamonu Lahikasında bu görüşleri bulmak mümkündür.
Bu yönüyle S.nursi'nin bağlı bulunduğu bir mezhep yoktur.'"mezhepsiz"' olarak tanımlanması gerekmektedir. Burada bir hakaret kastı aramak art niyeti gösterir.evi olmayan birine "evsiz" demek ne kadar yerinde ise, ibadetleri yaparken herhangi bir mezhebe bağlı olmayan S.nursi'ye "mezhepsiz" demek o kadar yerinde bir tanımlamadır.
Ayrıca,nurcuların bir kısmının onun "mezhepsiz" olduğunu kabul etmemeleri "tarafsız" olmak zorunda olan bizleri etkilememeli diye düşünüyorum.
Filozof reformist yada mezhepsiz sizin görüşünüz.Lütfen madde içerisindeki değişikliği en azından tartışmadan yapmayın.Açıkçası filozof yada reformist oldugunu düşünmüyorum...--Nihan 21:45, 14 Aralık 2006 (UTC)
Düşüncelerinizi kaynakla destekleyin lütfen. Sait Nursi'nin eserleri hangi felsefe dergisinde yayımlanmış, hangi filozof kendisine referans vermiş? Ayrıca Nurcular ve kendisi mezhepsiz olmadığnı söylerken sizin bu iddiayı öne sürmeniz de kaynak gerektiriyor. Filanca 23:02, 15 Aralık 2006 (UTC)
Bediüzzaman Said Nursi aleyhinde yazanlar sürekli medya çığırtkanlarının söylediklerini yazmışlar.(Çamur at kendi kalmazsa izi kalsın hesabı) Hiçbiri bir delil gösteremiyor. Okuduğu cümlenin -Bediüzzaman ve talebelerini mahkemeye verenler gibi- yarısını almış öyle konuşuyor. Bediüzzaman kendi ifadesiyle "Şafii" mezhebinden olduğunu söylemiştir fakat hala mezhebsizlikle suçlanıyor. Hiçbir kitabını okumadığınız belli oluyor. ---- Kısaca herkes gitmek istediği yer için çalışıyor, sonuçta iki adres var "Cennet" ve "Cehennem" herkesin paşa gönlü bilir.
Mehmet Haras - Edincik - Bandırma
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... hem hususî Şafiîce ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
İlerleme kaydetmek için
Said Nursi'nin İslam alimi değil filozof olduğunu iddia ederek sürekli "islam alimi" ifadesini silen kişiye: Lütfen bu kişinin filozof olduğun açıkça yazan bir biyografiyi kaynak gösterin. Ayrıca dikkat, bunu yapsanız dahi islam alimi olduğu yazısını silmemeniz, sadece filozof olduğunu eklemeniz gerekir. Ayrıca mezhepsiz olduğuna ilişkin de kaynak belirtmenizi rica ediyorum. Hem de güçlü bir veya daha fazla kaynak olmalı, zira bu kişinin Şafii mezhebinden olduğunu gösteren çok sayıda kaynak var. Son olarak, "Bediüzzaman" ismini "taraflı" olduğu iddiasıyla silmeyin lütfen. Taraflı gibi gözükseler bile Vikipedi yaygın lakapları kabul ediyor. Örneğin, Mırza maddesine bakınız. Filanca 17:49, 22 Aralık 2006 (UTC)
--- "Bazı ibadet kurallarında Sait Okur(s.nursi) Hanefilik Mezhebinin hükmüne muhalif olarak kendi görüşünü bildirmiş ve kendi grubunda olanlara(nurculara)uygulatmıştır.Kastamonu Lahikasında bu görüşleri bulmak mümkündür. Nihan"
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... hem hususî Şafiîce ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
Kaynak göstermeksizin iddialı sözler etmeye kalkışmayın. Bilmediğiniz konuda ahkam kesmeye çalışmayın. Evet, Bediüzzaman Hanefi mezhebinde olmayan bazı fıkhi uygulamalarda bulunmuştur. Çünkü kendisi Şark'ta ve Orta Doğuda yaygın olan Şafi mezhebine mensubtur. Ama sürgün hayatındaki talebeleri (Isparta, Afyon, Kastamonu gibi illerde) Hanefi olduğu için kendi mezheblerine göre amelde bulunuyordu. Bazı fıkhi durumlarda ise her iki mezhebe yada maliki, hanbeli mezheblerine uymakta idi, yada talebelerine buna uygun fetva var ise vermekte idi. Bu bir âlimin, fâkih'in vereceği bir fetvadır. umarım Bediüzzaman'ın fetvasının doğruluğu olup olmadığı konusunda ahkam kesmeye kalkışmassınız. Yoksa bu konuda ne benim ne de akıl sahibi herhangi bir insanın, böyle ileri geri laflarda bulunan bir insana verebileceği cevap yoktur. -23 Aralık 2006- RNK
- Maddenin sonunda "23 Mart 1960 – Şanlıurfa’da vefat etti.(Şu an mezarının nerede olduğu tam olarak bilinmemektedir.)" cümlesi olmasına rağmen, "Cenazesini askerlerin denize attıkları söylentileri varsa da..." cümlesi, iyi niyet ve objektiflik taşımamaktadır. Bu bakımdan maddedeki, gri propaganda nitelikli o cümleyi çıkarttım.--Hasan Sami 22:00, 23 Aralık 2006 (UTC)
Bu konularda çok bilgili değilim, yanılıyorsam bilenler beni düzeltsin: Belli bir konuda bir mezhebin kurallarına bilinçli ve bilgili olarak uymayan, o konuda başka bir mezhebin uygulamasını kabul eden kişi "mezhepsiz" olmaz. Mezhepsizlik bir inanç ilkesidir, mezheplerin geçerliliğini toplu olarak inkâr etmektir. Said Nursi'nin bazı konularda Şafi, diğerlerinde Hanefi ve Hanbeli mezheplerine uyması, mezhepsiz olduğunu değil, bilakis, mezhepleri kabul ettiğini gösteriyor. Filanca 05:55, 26 Aralık 2006 (UTC)
Taraflı..... Bediüzzaman ismi yanlızca ona inananlar tarafından takılan bir isimdir metinden bu ad çıkarılabilir mi ?'
" "Bediüzzaman" sizin nerenize dokunuyor. Zamanında söz sahibi olanlar "Bediüzzaman" demiş, siz kimsiniz ki "Bediüzzaman"ı kaldırmaya çalışıyorsunuz. Herkes önce insan olsun. Kendi sevdiklerinize saygı istiyorsunuz fakat siz saygı göstermiyorsunuz. "
Ben ona "inanmıyorum", yani Nur Cemaati üyesi değilim. Buna rağmen yaygın lakabının bu olduğunu görebiliyorum. Bu lakap, İslam dünyasında sadece Said Nursi'ye verilmiş değildir, bkz. Mırza maddesi. Daha önceki yazılarımda da değindim, Vikipedi, yaygın lakapları kabul ediyor. Zaten işe oradan başlayacak olsak, "Fatih" gibi daha pek çok örnek bulunabilir. Birinin fetih dediğine öteki işgal diyor, yakın zamanda gördük bu gibi örnekleri. Saygılar, Filanca 17:37, 2 Ocak 2007 (UTC)
Bediüzzaman, zamanın kutbu veya zamanın kıymetlisi gibi anlamlara gelmektedir. Bu tanımla (İslam geleneğine göre her yüz yılda bir gelen) bütün evliyaların, alimlerin lideri kişiyi tanımlar. İmamı Rabbani için de çeşitli Sünni cemaatler bu tanımı kullanmaktadır. Bu yüzden ki taraflılık arz etmektedir. Bu lakap bahsi geçen kişiye inananları tarafından takılmıştır. Parantez için belirtilebilir. Mırza maddesine gelince bediüzzaman ismi o maddedeki kişin (maddeden anladığım kadarıyla) lâkabı değil kendi ismidir. --Ruzgarmesaj 20:44, 22 Ocak 2007 (UTC)
O da lakap. Sevenlerin Bediüzzaman dediğine sevmeyenler demez. Rumlar Fatih'e işgalci diyor. Önemli olan lakabın yaygınlığı. Filanca 20:51, 22 Ocak 2007 (UTC)
Hz.Muhammed'in adının başındaki hazreti eki, madde içinden kaldırılmıştı. Çünkü sadece Müslümanlar onu böyle adlandırıyordu. Burdaki de bana göre böyle bir durum. Fatih Sultan Mehmet'in de madde içinde o isimle anılmasına karşıyım parantez içinde belirtilebilir. Zamanında Büyük İskender'inde başındaki büyük ünvanın da kaldırılmasını(ya da Makedonyalı İskender olarak düzenlenmesini) söylemiştim. Benim bu konudaki görüşüm budur; ünvanlar parantez içinde yazılmalıdır. Yoksa tarafsızlık konusunda sakıncalar doğurabilir. Ancak gördüğüm kadarıyla bu konuda bir mutabakata varmamız zor. Şu durumda başka Vikipedistlerin de görüşlerini belirtmesini beklemek en doğrusu olacak gibime geliyor. --Ruzgarmesaj 01:05, 23 Ocak 2007 (UTC)
Bu denli titiz bir şekilde tüm ünvanları parantez içinde belirteceksek burdakinin de uyması gerekir, size katılıyorum. Ama gördüğüm kadarıyla durum böyle diğil. Bu konuda bir politikamız henüz yok. Bir de, böyle bir çabanın bazı güçlükleri olabilir. Mesela Antoine de Saint-Exupery'deki "de" bir soyluluk beliteci, yani ünvan aslında. Keza von Braun'daki "von". Filanca 19:12, 23 Ocak 2007 (UTC)
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... hem hususî Şafiîce ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
Doğum tarihi
Anonim bir kullanıcının doğum tarihini 1878
olarak düzeltmesi üzerine biraz araştırdım: Bu tarih dogru galiba galiba, internette konuyla ilgili bir yazı var: [1]. Buna istinaden tarihleri düzeltiyorum.
Doğum tarihi o kadarda önemli değil. Önemli olan hayatı.
Mehmet Haras Edincik - Bandırma
Değişiklik
Said Nursi bir cemaat kurmamıştır. Bir eser kaleme almıştır. Bu eseri okuyanların bir araya gelmesiyle tabi olarak cemaat oluşmuştur. Dolayısıyla giriş cümlesinde değişiklik yapıldı.
Nurculuğun daha Said Nursi zamanında başladığına ilişkin kaynak Nur Cemaati maddesinde Emirdağ Lahikası'ndan gösterilmiş durumda. Said Nursi'nin bunun farkında olmasına karşın pasif bir şekilde kurucu ve ilk lider olmadığını, pasif bir şekilde kitap yazarak izlediğini iddia etmek saflık değilse ansiklopedik açıdan taraflılık olur. Bu nedenle değişikliğiniz geri alındı. Filanca 08:37, 24 Mart 2007 (UTC)
Herkes bir cemaatin içinde. Nurcularda elbette Bediüzzaman Said Nursi'den bu yana bir cemaatler. Tevazü niyetiyle bazı şeyler söylenir.
Kahvehanedekilerde bir cemaat, meyhanedekilerde bir cemaat, bardakilerde bir cemaat. Bir araya gelen herkes bir cemaattir. Konusu ne olduğu önemli değil.
Şeyh Sait bağlantısı
Bildiğim kadarıyla Said Nursi, Şeyh Sait isyanına karıştığı suçlamalarından beraat etmişti. Son yapılan değişiklikle yine bu isyana karıştığı belirtilmiş. Bu konudaki gerçek durum nedir? Kaynak gösterebilecek durumda olan varsa, maddeye eklemesi iyi olur. Filanca 16:11, 30 Mart 2007 (UTC)
Seyh Sait, Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerine isyan edelim teklifinde bulunmuş ve cevap olarak "Hayır" almıştır. Bediüzzaman tüm ülkede sevildiği için bazı isyanları dahi -hayatını okuyanlar bilir- konuşmalarıyla engellemiştir. Asayişin sağlanması için herşeyi yapmıştır.
Alim bildiğim kadarıyla bilgin, bilim adamı demek. Ama sözü geçen şahsın bilgin, bilim adamı, arif, alim olduğuna dair hiç bir resmi kurum veya kuruluşun bir kabulü yok. Bu yüzden "İslam alimi" tanımlamasını siliyorum. --OzzyPh 12:20, 23 Mayıs 2007 (UTC)
Buradaki "alim", batı bilimlerindeki anlamıyla "bilim adamı" değil elbette. Daha ziyade İngilizcedeki "islamic scholar" karşılığı bir terim. Said Nursi medrese mezunu ve tarihteki en büyük ve en çok okunan Kuran tefsirlerinden birinin yazarı. "İslam alimi" terimini tam anlamıyla hak ediyor. Filanca 19:48, 30 Haziran 2007 (UTC) said nursi gerçek bir alimdir.6 bin sayfalık eserleriyle onu alim oldununun ap açık bir delildir
bu adamın soykasıyla beslenen, nam-ı diğer hoca efendi , Fetulah Gülen'in ,ABDnin Utah eyaletinde yaşamını sürdürüp , bir yandan da ABD kuklası bir medya patronu olduğunu unutmayalım
Ben "nam-ı diğer hoca efendi , Fetulah Gülen'in" cemaatinden değilim. Fakat hakkında konuşmak için seninde "O" makamda olman lazım. Sen de Fethullah Hoca Efendi kadar hizmet et o zaman konuş. Büyükler hakkında konuşmak için büyük olmak lazım. İki gramlık hizmet ve makamla konuşulmaz.
Mehmet Haras - Edincik-Bandırma
DÜZELTME:
15-16 TEMMUZ 2016 Tarihindeki darbe girişimi sebebiyle İSLAM'ın Bayraktarlığını yapan TÜRKİYE CUMHURİYETİ DEVLET'ine eski tabirle Kılıç Çektiği şimdiki tabirle Kurşun Sıktığı için, Peygamber zamanında olan bir hadise ve Peygamber ifadesi ile Yazık Oldu Salebe'ye tabirini bizde aynen Peygambere ittiba ile şöyle söylüyoruz; Yazık Oldu Fethullah Gülen'e.
Mehmet Haras - Edincik - Bandırma
.
Haksızlık...
Vikipedi'ye daha önceden eklemeler yapmak istediğimde bana vikipedi'nin kişi veya kuruluşların reklamını yapan taraflı yazılar yazılan bir platform olmadığına dair mesaj geldi. Peki benim merak ettiğim şey şu: Said Nursi gibi aslında neye hizmet ettiği (Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı) nurcular hariç herkes tarafından kabul edilen bir kişinin taraflı bir şekilde tanıtımının yapılması ne kadar doğru? Bu sorumun cevabını en yakın zamanda tarafsız bir merci tarafından yanıtlanmasını istiyorum ve umuyorum.
Eyüp Sancak
"
Cumhuriyetçi olduğunu mahkemede bizzat söylemiştir.
Şuâlar isimli eserinde yer alan bir mektubunda4 Bediüzzaman “Eskişehir Mahkemesinde gizli kalmış, resmen zapta geçmemiş ve müdafaatımda dahi yazılmamış bir eski hatırayı ve lâtif bir vakıa-i müdafaayı (müdafaa maksadıyla anlatılan olay) aynen beyan ediyorum” der. Ardından kendisine yöneltilen “Cumhuriyet hakkında fikrin nedir?” sorusuna verdiği cevabında “Yaşlı mahkeme reisinden başka daha siz dünyaya gelmeden ben dindar bir cumhuriyetçi olduğumu elinizdeki tarihçe-i hayatım ispat eder” dedikten sonra, Kubbe-i Hâsiye’de yaşadığı karınca hadisesini aktarır.
Bediüzzaman, Cumhuriyetçilikle ilgili savunmasının devamında “Hulefâ-i Râşidîn”in, yani ilk dört Halifenin sadece Halife olmadıklarını, aynı zamanda her birisinin “Reis-i Cumhur,” yani “Cumhurbaşkanı” hükmünde olduğunu söylemiştir. Üstelik bu vasfın “mânâsız isim ve resim”den ibaret olmadığını, gerçek mânâda adalet ve hürriyeti içinde barındırdığını, birer dindar Cumhuriyetçi olduklarını ifade etmiştir.
"
Vikipedi'de ansiklopedik öneme sahip olan herkes (Atatürk, Lenin, Hitler, cumhuriyet ve krallık düşmanları dahil) yer alabilir. Buna "tanıtım" demek belki pek doğru değil, daha ziyade ansiklopedik bilgi verdiğimiz söylenebilir. Eğer maddede taraflı bilgiler varsa bunları belgelendirmek suretiyle düzeltebilirsiniz. Filanca 08:42, 30 Haziran 2007 (UTC)
(Peki benim merak ettiğim şey şu: Said Nursi gibi aslında neye hizmet ettiği (Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı) nurcular hariç herkes tarafından kabul edilen bir kişinin taraflı bir şekilde tanıtımının yapılması ne kadar doğru?) bu düşmanlığı bir kaynakla somutlaştıramazsanız
müfteri konumuna düşersiniz.Lütfen önce önyargısız bir inceleme yapınız daha sonra kaynak göstererek karşı fikrinizi belirtiniz yoksa dayanaksız isnat yapmış oluyorsunuz.
- Eserlerinin sayfa sayısı fazla olunca alim mi olunuyormuş? J.K Rowling ya da Tolkein birer alim o zaman.--Mehmet Baran 14:11, 12 Ekim 2007 (UTC)
- İlgili kişi bir İslam alimidir. Bu da şu anlama gelir: İslam bilimlerinde uzmanlaşmış, yetkin kişi. İslam bilimleri, İslam dininin farklı yönlerini konu alan çeşitli özelleşmiş ilahiyat dallarıdır: fıkıh ve tefsir gibi. Yüzyıllardır bu bilimlerin kendi alanlarında uzmanlaşmış alimleri vardır; Hristiyan teolojisindeki kristoloji, pnömatoloji ve eklesiyoloji gibi farklı dallarda uzmanlaşmış alimlerinin olması gibi. Bu tip kişiler yaşadıkları dönemin eğitim geleneklerine ve yaşadıkları dönemdeki ilahiyat eğitiminin geleneklerine göre yetiştirilmiş, dallarının ve dönemin alimleridirler. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 02:37, 14 Ekim 2007 (UTC)
- Eserlerinin sayfa sayısı fazla olunca alim mi olunuyormuş? J.K Rowling ya da Tolkein birer alim o zaman.--Mehmet Baran 14:11, 12 Ekim 2007 (UTC)
- İlgili kişinin İslam alimi olmadığını iddia etmiyorum. Ona karşı saldırılara "... bin sayfa eseri vardır" diye savunma yapmak saçma olurdu. Madem onun savunucusunuz savunmanızı doğru temellendirin. Ben bunu demek istedim. --Mehmet Baran 11:20, 19 Ekim 2007 (UTC)
"(Atatürk ve Cumhuriyet düşmanlığı)"
Bir kişi hakkında konuşmak için önce "O" kişiyi tanımak lazım. Hayatını nasıl geçirmiş, neler yapmış. Hayatını kaç defa okudunuz. (anlaşıldığına göre hiç okumamışsınız. -Yazılan hayatı hakkında resmi makamlardan bir yalanlama gelmiş mi.(Hayır).- Yazdığı kitapların kaçını okudunuz ki böyle bir suçlamada bulunuyorsunuz. Suçlamanıza bir delil gösterin. Mahkeme müdafaaları var ve o mahkemelerde bu tür sorulara cevaplar vermiştir. Onları okursanız bilgi sahibi olursunuz. Ayrıca "Atatürk" ile anlaşması gerekmiyor. Herkes arasında fikir ayrılığı olabilir. Kimse kimsenin fikrini kabul etmeye mecbur değil. --İslam alimi olduğunu bütün islam dünyası kabul etmiş ve "BEDİÜZZAMAN" lakabı verilmiş.--
Mehmet Haras - Edincik - Bandırma
Yorum
Risalelerin birçok yerinde Deccal ve (Ebû) Sufyan'dan bahsetmiştir. Bu sözlerle Mustafa Kemal Atatürk'ü işaret ettiği iddia edilmiştir. cümlesinin kaynağı belirtilmeli, aksi halde sizin yorumunuz olduğu düşünülür.Saygılar.Sağlamcıileti 21:08, 22 Ekim 2007 (UTC)
" Deccal hakkındaki yazısı 'Mustafa Kemal Atatürk'ün' ülkenin başına geçmesinden çok önce yazılmıştır. Deccalın tarifi yapılmıştır bu tarifte 'Mustafa Kemal Atatürk'ün' hayatına uygun düşmüştür. Kim bilebilir ki siz hadislere göre bir tarif yapıyorsunuz O tarife uyan kişi devletin başına geçiyor. Bu yazılan Deccal hakkındaki yazıda bir art niyet aramak mantıksızlık. "
Estağfurullah, ne haddime, tabi ki kendi yorumum değil genel kanıdır bu iddia. Resmi makamlarca dile getirildiği için bunları aldım. Yoksa sayısız kitap ve yayın da var bu konuda. Tabi en sağlamı da Risale-i Nur'un kendisidir. Maksat konuyu etraflı incelemek, her yönüyle vermektir. Yoksa Fazilet ve iman abidesi, Hürriyet savaşçısı gibi şeyler yazıp geçeriz. Konuyu kapatırız.
- Bu iddia, Said-i Nursi'nin tabiriyle müddeiumimiler tarafından dile getirilmiştir.
Nurculuğun Laik Cumhuriyete ve Atatürk’e karşı bir hareket olduğunu görebilmek için Nur Risalelerine bakmak gerekmektedir. Barla Mektupları sayfa: 53. Atatürk’ü kastederek “Tek gözlü Deccal, ya iman et, ya bütün Dünyanın maskarası olacaksın.” denilmiştir. Bu husus Metin TOKER’in "Sağda ve Solda Vuruşanlar" isimli kitabın 96 ncı sayfasında yer almıştır.
İşte hakikat böyleyken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubuyla, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki: "Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz." Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 58 - s.1834
Ezcümle: Yirmi sene evvel, bir rivayete binâen demiştim: "Dehşetli Süfyan İstanbul'da ölecek. Dikilitaş'ta şeytan bağıracak ve dünyaya işittirecek, yani radyo ile, öldü diye ilan edilecek." İşte bu cümledeki "diye" kelimesini müddeiumumi okumadı ve itiraz etti. "Sen öldü diyorsun" dedi. Ben de dedim: "diye" kelimesi var; sonra sustu.
- Dedim demedim diyor savcıya diye diyecekler dedim diyor. Yani yazdıklarını inkar savunması yapmıyor.
Lozan Muahedesinden sonra, İngiltere Avam Kamarasında, "Türklerin istiklâlini niçin tanıdınız?" diye yükselen itirazlara, Lord Gürzon'un verdiği cevap:"İşte asıl bundan sonraki Türkler bir daha eski satvet ve şevketlerine kavuşamayacaklardır. Zira biz onları, mâneviyat ve ruh cephelerinden öldürmüş bulunuyoruz. Yani Mustafa Kemal ve İsmet'in verdikleri karar, Türk milletini İslâmiyet ve din cihetinden öldürmek kararıdır." Emirdağ lahikası 2, 25-26. mektuplar
Tarihçe-i Hayat - Denizli Hayatı - s.2182 kısmında yazdığına göre:
Risale-i Nur'daki harika kuvvet ve tesiratın neticesini müşahede eden gizli İslâmiyet düşmanları yine bir entrika çevirip Risale-i Nur'a ve müellifi Bediüzzaman'a suikastle, "Bediüzzaman gizli cemiyet kuruyor, halkı hükûmet aleyhine çeviriyor, inkılâpları kökünden yıkıyor, Mustafa Kemal'e deccal, süfyan, din yıkıcısı diyor, bunu hadislerle ispat ediyor" gibi bir sürü bahaneler ve plânlarla itham edilerek Kastamonu'dan Denizli Ağır Ceza Mahkemesine, yüz yirmi altı talebesiyle beraber 1943 senesinde sevk ediliyor. Sonra, Risale-i Nur Külliyatında siyasî bir mevzu olup olmadığını tetkik için birkaç memurdan müteşekkil bir ehl-i vukuf teşkil edilerek, müsadere edilen Nur Risaleleri ve mektuplar tetkike başlanınca,
Ancak Hıyanet-i Vataniye Kanunu ve İstiklal Mahkemesi gibi organların gadrine uğramaması da ilginçtir. Öte yandan Barla Mektupları ve Emirdağ Lahikası'nda adını vermeden Mustafa Kemal'den 'Deccal' diye söz etmesi, müritleri-nin de Mustafa Kemal hakkında 'Beton Kemal' türü aşağılayıcı ifadeler kullanması, destekçisi olduğu Demokrat Parti'nin bile üzerindeki yasağı kaldırmasını imkânsız kılmıştır. Said-i Nursi, ölümünden sonra geride bir 'halife' bırakmamıştır. Hareketin günümüzde bir heyet tarafından yönetildiği sanılmaktadır.
http://www.radikal.com.tr/haber.php?haberno=213667
___ Beşinci Şua: Dördüncü cihet ve sebep: Büyük Deccalın, ispritizma nevinden teshir edici hassaları bulunur. İslâm Deccalının dahi, bir gözünde teshir edici manyetizma bulunur. Hattâ, rivayetlerde "Deccalın bir gözü kördür"<hadis-işerif> diye nazar-ı dikkati gözüne çevirerek Büyük Deccalın bir gözü kör ve ötekinin bir gözü, öteki göze nisbeten kör hükmünde olduğunu hadiste kaydetmekle, onlar kâfir-i mutlak bulunduğundan, yalnız münhasıran bu dünyayı görecek bir tek gözü var ve âkıbeti ve âhireti görebilecek gözleri olmamasına işaret eder.
Ben bir mânevî âlemde İslâm Deccalını gördüm. Yalnız birtek gözünde teshirci bir manyetizma gözümle müşahede ettim ve onu bütün bütün münkir bildim. İşte bu inkâr-ı mutlaktan çıkan bir cüret ve cesaretle mukaddesata hücum eder. Avâm-ı nâs hakikat-ı hali bilmediklerinden, harikulâde iktidar ve cesaret zannederler.
Hem şanlı ve kahraman bir millet, mağlûbiyeti hengâmında, böyle istidraçlı ve şanlı ve talihli ve muvaffakiyetli ve kurnaz bir kumandanı bulunduğundan, gizli ve dehşetli olan mâhiyetine bakmayarak, kahramanlık damarıyla onu alkışlar, başına kor, seyyielerini örtmek ister. Fakat kahraman ve mücahid ordunun ve dindar milletin ruhundaki nur-u iman ve Kur'ân ışığıyla hakikat-ı hali göreceği ve o kumandanın çok dehşetli tahribatını tamire çalışacağı rivayetlerden anlaşılır. ___ "Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis - i Şerif'in ihbariyle Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi. Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis - i Cumhur'a ve üç makama gönderilen istida
Bu ve benzeri kaynaklara göre iddinın varlığı ortadadır. Belki cümle bir şekilde yumuşatılabilir. Çünkü bir kişinin Mustafa Kemal'in manevi şahsiyetine hakaret etmeyle itham edildiğini yazmak kendisine hakareti yapana hakaret etmek gibi birşeydir. Diğer yandan bu ifadeyi çıkarırsak bu sefer de risalelerde yazmakta olan tek gözünde bir nevi manyetizma bulunan ve hadis-i şeriflerde bahsi geçen islam deccali, tek gözlü, su gibi rakı içen, hastalanıp karnı şişen Süfyan da kimdir diyenler çıkacaktır ve bunun cevabı Wiki'de yer almayacaktır.
Saygılar--Bruno 22:30, 22 Ekim 2007 (UTC)
- Benim kastım şuydu; yani deccal den kastının şöyle olduğu yorumlanmaktadır deyip de kimin böyle yorumladığını yazmazsanız bu sizin yorumunuz olur ve VP:ÖAYV politikamıza aykırı olur bence.İlgili değişikliği yaptığınız ve uzun uzun açıkladığınız için teşekkür ederim.Benim arzum da ilgili kısmın çıkarılması değil kaynak belirtilip kalması yönündeydi.Saygılar.Sağlamcıileti 18:08, 23 Ekim 2007 (UTC)
"Ne gördüğüm hakikati gizlemekten hoşlanırım, ne de bunu aşıkça ifade etmekten korkarım. Aydınlık ve karanlık arasındaki, bilim ve cehalet arasındaki savaşa her yerde katıldım."
Saygılar, --Bruno 18:13, 23 Ekim 2007 (UTC)
SAİD NURSİ
arkadaşlar bakın bir tartışma yapmadan önce said nursiyi bir araştırın.birkaç düşüncesine bakın.onun dinine bağlı ve kimsenin kötülüğünü düşünmeyen biri olduğunu göreceksiniz.onun hakkındaki bilgiler sadece onu karalaak isteyen din düşmenlerının sözleridir.
Eleştiriler
Maddenin eleştiriler bölümü Bruno Giordano sağolsun :) oldukça şişkin bir hal almış bulunuyor. Oradaki hacim artışına karşı değilim, bilakis, artık maddede dişe dokunur miktarda bilgi olmasından mutluluk duyuyorum. Ancak bu eleştirilerin bir kısmının gerçekçiliğinden ve kaynaksız olmasından şüphe duyuyorum.
- Mesela "Cuma namazının kendisine farz olmadığını açıklaması" başlığı. Aşağıdaki açıklamadan da anlaşılıyor ki, SN, aslında cuma namazının kendisine farz olmadığını değil, içinde yaşadığı koşullar altında şafiilere farz olmadığını savunmuş. Ayrıca bu eleştiriyi kimin yaptığı konusunda kaynak yok.
- "Kur'an'da yazılana karşıt fikirler öne sürmesi" başlığı altında, "Kuran'ın hristiyanlara dinlerini terketmesini söylemediği" belirtilmiş. Oysa SN'den yapılan alıntıda "Kur’an size bütün bütün dininizi terk etmeyi emretmiyor" yazıyor. Bütün bütün terk etmemek kısmen terk etmeyi emrediyor demektir. Burada bir polemiğe girmek istemiyorum ama bir Nurcunun bu sözleri tamamen İslama uygun yorumlayabileceğini görebiliyorum. Bu konunun koyu İslamcılarca eleştirildiği doğrudur. Dolayısıyla eleştiriler başlığı altında yer alması gerekir. Ama başlıkta "Kur'an'da yazılana karşıt fikirler öne sürmesi" diyerek Vikipedi olarak biz de bu koyu İslamcılar tarafında oluyoruz, VP:TBA ihlâli oluşuyor. Daha tarafsız bir başlık ve dil kullanabiliriz. Mesela başlık "Kurana aykırı fikir beyan ettiği iddiaları" olabilir.
Saygılar, Filanca→ 22:32, 24 Kasım 2007 (UTC)
Eleştirileri yansız vermeye ve karşı fikir beyan edenlerin de söyledikleri de eklenerek düzeltip geliştirmeye ihtiyaç olduğuna katılıyorum. Din konusu da tartışılmazdır veya yeri ansiklopedi değildir. Ama tabi ki bunun yanında SN'nin islam anlayışının ve fikirlerinin de her yönüyle verilmesi maddeye zenginlik katar. Bazılarına SN'nin bazı sözleri ve fikirleri ters geliyor olabilir. Bazıları bunlara açıklama getirebilir. Tabi ki çok yönlü vermek ve eleştirilere verilen cevapları da araştırmak ve yazmak lazım.
Saygılar.--Bruno 20:14, 27 Kasım 2007 (UTC)
- Merhabalar,
Yukarıdaki fikirlere katılıyorum. Ek olarak bazı bölümlerin eleştirel bir bakış açısından ziyade saldırgan bir bakış açısını yönelttiğini düşünüyorum. Örneğin, Said Nursî ve Atatürk ilişkisi açısından ana ve belki de tek değinilen husus Said Nursî Atatürk'e deccal lafzını yakıştırdı mı yakıştırmadı mı... bu gerçekten ilgili ilişki ve ilişkinin tarafları göz önünde bulundurulduğunda oldukça sığ bir eleştiri. Çok yüzeysel. Ansiklopedikliğini ilgili ilişkiyi tanımlamak açısından kuşkulu buluyorum. Yanlış anlaşılmasın, doğrudan bunu kaynaklarla doğrulayabiliyorsak, yer alabilir. Fakat bu bir eleştiri olarak başlı başına yer almamalıdır. Çok daha geniş bir başlık altında, farklı fikriyatların çatıştığı noktaları vurgularken yer almalıdır. Bu haliyle hiç de hoş durmuyor. Eleştirilerin sunum şeklini de uygun görmüyorum; yukarıda belirtildiği gibi bazıları daha eleştiriyi sunarken eleştiri ile aynı safta yer alıyor. Oysa bu böyle olmamalı; eleştiriler tarafsız bir şekilde sunulmalı. Son olarak, bir maddede bir kişinin fikriyatı başlığı altında neredeyse sadece eleştirilere yer vermemizin kendisinin başlı başına bir tarafsızlık sorunu olabileceğini düşünüyorum. En doğrusu tüm bunların "fikriyatına ve eserlerine eleştiriler" tarzı ayrı bir 2. seviye başlık olmasıdır. Tabii bundan önce fikriyatı ve eserlerine değinilen temel bir 2. seviye başlığa da gerek vardır. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 22:38, 25 Kasım 2007 (UTC)
- Mustafa Kemal'e islam deccali demesi ansiklopedik bir konudur. SN'nin hayatını önemli ölçüde etkilemiştir.
- Kamuoyunda tartışılmıştır. [2]
- Mahkemelerde dava konusu olmuştur:
- İşte hakikat böyleyken, Afyon Mahkemesi, adalet namına değil, belki o ölmüş adamın muhabbeti taassubuyla, eski harfle de neşredilen kararnamenin âhirinde, bizi mahkûm etmek için en mühim sebep savcının garazkârlığı sebebiyle mahkeme heyeti demişler ki: "Said ve arkadaşları, Mustafa Kemal'e din yıkıcı, süfyan demişler ve kalblerdeki sevgisini bozmaya çalışmışlar. Onun için mahkûm ediyoruz." Emirdağ Lâhikası (2) - Mektup No: 58 - s.1834
- "Ölmüş gitmiş dünyadan ve hükümetten alakası kesilmiş bir adam hakkında otuz sene evvel bir Hadis - i Şerif'in ihbariyle Kur'an'a zararlı bir adam çıkacak demiştim.Sonra Mustafa Kemal'in o adam olduğunu zaman gösterdi. Emirdağ Lahikası I/278,Yirmiyedinci mektuptan Sabık Reis - i Cumhur'a ve üç makama gönderilen istida"
- Eleştirilerin yazılışındaki üslûp ile ilgili görüşlerinize katılıyorum. Bunları düzenlemek gerek. Ansiklopedik değeri olmadığı vb. görüşlerinize katılmıyorum. Fikirleri ile tanınmış bir kişinin fikirlerine ve söylediklerine yer vermekten daha doğru ne olabilir. Edison'dan bahsedip ampulden bahsetmemek gibi olurdu bu.
- "fikriyatına ve eserlerine eleştiriler" diye bir bölüm açmak gerekir, uygun olur. Katılıyorum.--Bruno 11:17, 26 Kasım 2007 (UTC)
- Ansiklopedik hususu yanlış anlaşılmış. Kastım "bunlar ansiklopedik değildir, maddede yer almasın" değil. Kastım, bunlar maddede yer alsın fakat uygun bir uslûb ile, ansiklopedik bir bölümün bir parçası olarak. Örneğin Atatürk ile ilgili hususta, Atatürk ile Said Nursî'nin fikriyatlarının çeliştiği noktalara vs. hiç yer verilmezken sadece belirli bir sözün alınması ilgili kişilerin arasındaki ilişkinin ve fikriyatların ilişkisinin oldukça yüzeysel bir şekilde ele alınmasına yol açar. Bu bilgiye, doğrulanabilir olduğu sürece, daha geniş ve Kemalist anlayış ile Said Nursî'nin savunduğu fikriyatı karşılaştıran ve birbirlerine olan eleştirilerini belirten bir bölüm/paragraf içinde yer verilmelidir. Kendisi başlı başına bir eleştiri olarak duramaz zira fikrî bir yönü olan bir eleştiri değildir. Kısacası, tek başına ansiklopedik bir bilgi olmaktan ziyade çok kopuk bir biçimde slogan-vari bir bilgi parçası gibi durmaktadır, uygun bir bağlamda, genel bir karşılaştırma ve eleştiriler (bunlarla kastım Atatürk ve Said Nursî'nin düşüncelerinin karşılaştırması ve birbirlerine getirdikleri eleştiriler) bölümünde yer verildiğinde tam anlamıyla ansiklopedik bir bilgi olacaktır. Ayrıca başlıktaki "yaptıkları" sözcüğü biraz garip durmuş gibi geldi bana. Daha uygun bir başlık ismi şart gibi... Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 15:14, 26 Kasım 2007 (UTC)
bunlarla kastım Atatürk ve Said Nursî'nin düşüncelerinin karşılaştırması ve birbirlerine getirdikleri eleştiriler diye birşey olamaz. Hem yoktur olamaz hem olsa da elma ile armutu toplama olmaz. Hem de Atarük ile karşılıklı görüş farkları diye birşeyden bahsetmek Atatürk'e zûldür. Ne vazifeleri, ne konumları, ne yaptıkları, ne söyledikleri birbiriyle hiçbir yönden ortak nokta içermez. Şimdi diyelim ki bir meczup çıksa mesleğinde en üst noktalara gelmiş ve dünyada mesleği ile ilgili büyük saygı gören birisine (bilim adamı, siyasetçi, doktor, sanatçı, vb.) hakaret etse ve hakarete uğrayan şahıs meczup hakkında tek kelime dahi cevap vermese ikisinin niye fikirlerini karşılaştıralım. SN Atatürk hakkında niçin böyle yazmış? Kendisi de açıkça söylemiyor ki. Kopuk kopuk birbirinden bağımsız yerlerde hezeyanlar şeklinde değiniyor ve bazıları buna tefsir diyor. Hiçbir tefsirde çağdaş kişilerle ilgili bilgi yoktur. Kuran'da gelecekteki olaylar ile ilgili bilgiler olduğunu söyleme cesaretini de hiçbir müfessir kendinde bulamamıştır. Buna kuranı şahsi emelleri için kullanma diyorlar. SN, Atatürkten bahsederken çoğu yerde de bizzat Atatürk'ün adını anmıyor. Meşhur kumandan diyor, çok rakı içen birisi istanbulda ölecek şeytan duyuracak diyor vs. SN'nin sözlerinin sebebini bilenler varsa kaynak belirterek katkıda bulunabilir. Atatürkçülüğün en büyük savunucusu TSK'nde SN ye karşı bir tepki vardır ama bu bir sebep değil sonuçtur. Ayrıca TSK'nin bizzat belirli bir kişiye (SN) yada gruba yönelik bir tepkisi yoktur. Kemalist olan TSK SN'yi ve fikirlerini dışlar buna tek sebep sadece Atatürk'e hakaret etmesi de değildir.
Fikirleri ve Yaptıkları gibi başlıklar saçma duruyor ve eleştiriler şuanda slogan gibi bağlamdan kopuk duruyor bu konuda hemfikirim. Bu yönden madde geliştirilebilir.--Bruno 09:02, 27 Kasım 2007 (UTC)
"Bazı durumlarda cuma namazının Şafiilere farz olmadığı görüşü" aslında bir görüş değil, kolayca kanıtlanabilecek bir gerçek. [3] Bu yüzden "içinde bulunduğu koşullar altında..." şeklinde başlık yazmıştım. Filanca→ 22:06, 28 Kasım 2007 (UTC)
- SN'nin söylediklerinden anladığımız kadarıyla bazı mazaretleri olduğu için cumalara iştirak etmiyormuş. Mazaretlerini doğru bulmayanlar da eleştirmişler. Buna yer vermek gerekir diye düşünüyorum. Çünkü en hafifinden din alimi olduğu söylenen, müfessir bir şahıs bazılarınca yanlış ve sudan bahanelerle cuma namazı kılmıyorsa ve bunu açıkça söylüyorsa ve konunun uzmanlarınca eleştiriliyorsa önemli bir konudur. Ayrıca bloglarda yazanlara fazla değer vermemek gerekir. Üniversiteler, akademisyenler, toplumda ilgili konularda (din, fıkıh vb.) bilgisini ispat etmiş kişilerin görüşlerine güvenmek doğru olur. Biryerde yayınlanması, yayınlanmaya değer olduğunu gösterir. Bilgisine güvenildiği kabul edilmiş bir kişi yazmamış olsa dahi okunduğu ve kamuoyunda gündeme geldiği için bir seviye daha az da olsa kayda değerdir. İnternette blog vb. bir sayfa yapmak herkesçe malum olduğu üzere çok kolaylaştı. Ne maliyet ne de altyapı gerektirmiyor. O yüzden öncelikle konunun uzmanlarına, ilim adamlarına ve sonra yayınlanmış (ve satmış) kitaplara bakmak gerekir. Eğer blogda T.C. darül harp sayılır, islami kurallar uygulanmıyor bu yüzden cuma farz değildir diye yazmışsa bunun önemi yoktur. Terör örgütlerinin de web siteleri var. SN bizzat söylemiş olsaydı önemli bir bilgi olurdu. Kolay gelsin, Saygılarımla, --Bruno 22:56, 28 Kasım 2007 (UTC)
Görebilmeniz için o web sitesini (blog değil sanırım?) verdim, herhangi bir kitaptan teyit edebilirsiniz o bilgileri. Sonuçta mezheplere göre Cuma'nın edasını farz kılan koşullar değişiyor. Şafiiliğin kabul ettiği şartlar da belli. Hâl böyle iken "Bazı durumlarda Cumanın Şafiilere farz olmadığı görüşü" demek pek uygun olmuyor, bu bir görüşü aşıyor, tartışmalı bir yanı olmayan bir bilgi. Sait Nursi'nin Cuma namazı kılmamasını eleştirenler varsa bu yazılabilir, ama başlık yanıltıcı olmamalı. Saygılar, Filanca→ 00:28, 2 Aralık 2007 (UTC)
"Said-i Nursi'nin bu görüşünü eleştirenler, İmam Şafî'nin kalabalık olmayan bir yerde eğer 40 kişiden fazla cemaat bulunmuyorsa cuma namazı kılmanın farz olmayacağına fetva verdiğini, Fatiha okumak diye bir kaideden sözetmediğini söylerler" --> Cuma namazı kılıp da Fatiha okumamak mümkün değil. Bu durumda, Said Nursi'nin "imamın arkasında kırk adam fatiha okumak gerekir" sözü, açıkça, namaz kılan kırk kişi olması gerektiğini (İmam Şafii'nin gerekli gördüğü kadar) gösteriyor. Maddeden ikinci ve farklı bir tür eleştiri (Fatiha ile ilgili) varmış gibi anlaşılıyor ama olamaz (varsa da manıken tutarsız olur). Filanca→ 16:24, 2 Aralık 2007 (UTC)
- Biraz düzeltmeye çalıştım. Maddede de sadece şu bilgiler var: SN kendi açıklamalarına göre camiye ve cumaya gitmiyordu. Bu durumu hatalı bulup eleştirenler çıktı.
- SN camiye cumaya gitmediğini yazar.
- SN camiye ve cumaya gitmemesinin nedenlerini açıklar.
- Cumaya gitmemesi islami konularda uzman kişilerce eleştirilir.
- Kur'anı tefsir eden bir şahsiyet camiye ve cumaya gitmezmiş ve sebeplerini açıklamış. Bazıları bunu eleştirmişler. Bu haliyle yanlı ve yanıltıcı olmadığını zannediyorum. Saygılarımla, --Bruno 16:38, 2 Aralık 2007 (UTC)
SN, cumaya asla gitmediğini söylemiyor. Emirdağ Lahikası'nı yazdığı koşullar altında kendisine (Şafi olması nedeniyle) farz olmadığını, ancak sünnet olarak bazen Hanefilere (yani Mezheb-i Azami'ye) uyduğunu belirtiyor. Demek ki o anda dahi cuma namazı kılıyor, öte yandan hayatının geri kalan kısmında düzenli olarak kılıp kılmadığı hakkında bilgi elimizde yok. Benim bu ifadeden anladığım, Şafiliğin bu konudaki emirlerine uyduğu, yani koşullar farz kıldığında, namaza gittiği. Öte yandan, hastalığı da burada bir çelişki yaratmıyor: Hasta olduğunda sünnet hükmündeki cumalara da katılamaması normal, bundan duyduğu rahatsızlığı belirtmesi muhtemel. "Camiye, cumaya" dediğine göre, Cuma namazı dışındaki diğer namazlarda camiye gidiyormuş. Burada bir çelişki yokken biz sanki bir çelişki varmış havası yaratmamalıyız. Bu bölümdeki son paragrafta yine bir yorum hatası var: Sanki SN asla Cuma namazı kılmıyormuş gibi. Oysa Emirdağ Lahikası'nın yazıldığı dönemi göz önüne almamız gerekiyor. O sırada SN sürgündeydi. Emirdağ bir ilçe olduğuna göre 40 kişinin toplandığı camisi olması gerekir. Ama SN tam olarak nerede kalıyordu? Nereye gitmesine izin veriliyordu? Hastalığı ne kadar hareket etmesine izin veriyordu? Bu hususlar dikkate alınmadan, SN hayatı boyunca Cuma namazı kılmamış gibi bir ifade kullanmak doğru olmaz. Meğer ki, bu eleştiride bulunanlardan yapılan doğrudan bir alıntı olsun. O durumda ise tırnak işaretleri arasına almak ve kaynak göstermek gerekir. Saygılar, Filanca→ 17:13, 2 Aralık 2007 (UTC)
- Asla cumaya gitmez diye bir ifade zaten yok. Cumaya gitmiyorum bana farz değil diyor. Kalabalıktan sıkılıyorum camiye de gitmiyorum diyor. Fatiha konusunu görmezden gelirsek, İmam şafii bir köyde 40 kişi toplanamıyorsa cuma farz olmaz şartı sağlanmadığını söylüyor. Emirdağ'ın 1960 nüfus sayımı 10,069 kişidir. Öyleyse 40 kişinin toplanması sorun değilmiş. Herhalde cumaya katılmasına müsade edilmeseydi bunu yazardı. Başka sebepler göstermesine gerek kalmazdı değil mi? İsterseniz cumanın kendisine farz olmadığını açıklaması diye başlığı değiştirelim?--Bruno 18:05, 2 Aralık 2007 (UTC)
Tam da o başlığın hatalı olduğunu söylüyorum işte. SN, bazı tasavvuf tarikatı mensupları gibi farzların kendi üzerinden kalktığını söylemiyor, Şafiliğe göre o koşullar altında cuma edasının farz olmadığını, buna karşın zaman zaman sünnet olarak kıldığını söylüyor. "Bir köyde 40 kişi varsa..." değil sanırım Şafilikteki durum, cami cemaatinin 40 kişi olması. Emirdağ'da SN'nin sürgünde olduğunu unutmayın, istediği herde namaz kılamıyor olabilir. Veya hastalığı nedeniyle uzaktaki büyük bir camiye gidemiyor olabilir. Sözün özü, bunlar bizi ilgilendirmez, yapmamız gereken eleştirilerden tarafa (veya tam tersi) ifadelerden dikkatle kaçınmak. O başlık altında şu anki durum pek iç açıcı değil. İfade düzeltmek ve kaynak göstermek gerekli. Daha iyi olduğunu düşündüğüm şekilde bir ara yazarım, bakarsınız. Eleştirinin kaynağını sizin göstermenizi rica edeceğim. Saygılar, Filanca→ 18:17, 2 Aralık 2007 (UTC)
Bediüzzaman Said Nursi bilindiği gibi Şafi mezhebindendir. Bir mezhep sahibi değildir ve bir başka mezhep kurucusuna tabi olmuştur; İmam Şafi'yi imamı olarak kabul etmiştir. Bediüzzaman bu konuyu eserlerinde şöyle ifade etmiştir:
"Evvelâ: Ben Şafiî'yim..." (Emirdağ Lahikası, s. 38)
"... hem hususî Şafiîce ibadetime." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 202)
"Yalnız bu kadar var. Ben Şafiîyim..." (Büyük Tarihçe-i Hayat, s. 206)
"Hattâ Şafiî mezhebinde olduğu için..." (Emirdağ Lahikası, s. 573)
- Tabi ki iyi niyet esastır ama eleştirenler böyle düşünmüyorlar. Eğer cumaya gidemiyorsa veya kendisine yasak edilmiş idiyse gidemediğini yazması gerekmez miydi. Çok hastayım yürüyemiyorum veya camiye gitmeme müsade etmiyorlar filan demesi gerekmez miydi. Şartlar uymuyor bana mezhebimce farz değil diyor. Eğer sizin şöyle olabilirdi böyle olabilirdi dediğiniz durumlar var idiyse neden açıkça yazmadı. Öyle olabilirdi böyle olabilirdi mantığı ile fikir yürütürsek her ne derse desin hemen her sözü haklı çıkarmak mümkündür. Kaynak maddede verilmiş: 29-Abdullah Tekhafızoğlu, Nur Risaleleri’ne Eleştirel Bir Yaklaşım(Risale-i Nur'un içyüzü), Süleymaniye Vakfı Yayınları. Başka kaynaklar da var ama bu en akademik olanı. --Bruno 18:46, 2 Aralık 2007 (UTC)
Camiye gitmesi yasak değil belli ki ama sürgündeki bu kişinin hareketleri tam anlamıyla serbest olmayabilir. Kaynağı o madde altında da göstermek gerekecek. Filanca→ 21:02, 2 Aralık 2007 (UTC)
Kaldığı evin kapısında sürekli bir bekçi var dışarıya çıkması genelde engelleniyor. Tam bir serbestiyet yok.
İbadetin ansiklopedikliği...
- Merhabalar,
Bir ibadet ancak ve ancak, belirli bir düşünür, filozof tarafından düşüncesinin, felsefesinin bir tezahürü, çok önemli bir sonucu olarak açık bir şekilde yoğun bir vurguyla beyan edilirse ilgili ansiklopedi maddesinin konusu olabilir. Bunun dışında bir kişinin bir namazı kılıp kılmamasına yer vermek kesinlikle ve kesinlikle ansiklopedik olmayacağı gibi kişinin özel yaşamına ve ibadetlerine karışmaktır. Birincil bir bilgi olup, nesnel, ansiklopedik bir bilgi olmamaktadır. Ne yani, şimdi birisi çıkıp, Said Nursî her daim Pazartesi ve Perşembe günleri nafile oruç tutmuş olduğu söylese, buna da 4-5 kaynak getirse, biz bunu bu maddeye ekleyecek miyiz? Said Nursî'nin yaptığı veya yapmadığı ibadetler, eleştiri veya takdir, yergi veya övgü konusu olsun olmasın Vikipedi'de yer alamaz. Eğer Said Nursî çıkıp da belirli bir ibadeti yapmasını veya yapmamasını düşüncesiyle, felsefesiyle ilişkilendiriyor olsaydı buna bir anlam verilebilirdi. Fakat şu hâliyle kesinlikle anlamsızdır. Dediğim şekilde, o zaman bu şahsın her türlü yaptığı veya yapmadığı ibadetin çetelesinin tutulduğu bir yer hâline gelir madde. Bu sadece bu kişi ile de ilgili değildir, bir fıkıh âlimi olan, ardında adını vermiş olduğu bir mezhep bulunan İmam-ı Azam'ın hangi oruçları tutup, hangilerini tutmadığı, hangi namazları kılıp, hangi namazları kılmadığı malzeme olamaz. Kaba bir tabirle arkasında kendisini taklîd eden bir fıkıh mezhebine sahip bu şahsın dahi ancak ve ancak mezhebi ile ilişkilendirilmiş, kendisinin doğrudan beyan ettiği ve islam ilimleri ve kişisel düşüncesiyle ilişkilendirdiği ibadet kararlarına yer verilirken, doğru olan buyken, bunu Said Nursî için bu şekilde çarpıtmamızı uygun bulmuyorum.
Sonuçta Vikipedi'de herhangi bir maddede "Cuma namazına giderdi", "Cuma namazına gitmezdi", "İçki içerdi", "İçki içmezdi" tarzı yorumlara, bilgilere, bunlar kişinin düşüncesi ve ortaya koyduğu misyonda çok önemli bir yer edinmedikçe ve kişi de bu yeri kendi beyanıyla açık bir şekilde kanıtlamadıkça yer verilmez.' Kesinlikle kaldırılmasının uygun olduğunu görüyorum. Ayrıca şu anda eleştiriler çok bölük pörçük, bir başlık altında birleştirilmeliler; mistisizm bazlı eleştiriler örneğin tek bir başlık altında toplanabilirler pekâlâ...
Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 00:10, 13 Aralık 2007 (UTC)
- Tabi bu yönden katılmamak mümkün değil yazdıklarınıza. Birinin belli ibadetleri yapıp yapmaması ansiklopedi konusu olamaz. Başka alanlarda tanınmış bir kimse için özel hayatıyla ilgili hususlar önemli değildir. Gel gelelim cumanın kendisine bazı nedenlerle farz olmadığını söyleyen kişi islam konusunda önemli biri kabul ediliyorsa yer verilmesine gerek olabilir. Şimdi düşünelim... Ünlü bir müfessir(örneğin Elmalılı Hamdi, vb.) çıkmış olsa ve cumaya gitmiyorum, eskiden giderdim, çünkü şu nedenden farz değil bana ayrıca kalabalıktan da sıkılıyorum. diye eserlerinde yazsa. Sonra da konu ile ilgili uzmanlar olur mu öyle şey yanlış bir düşünce bu dese ve tartışma yazılı kaynaklara geçse konu ansiklopedik olmaz mı? Böyle bir tartışmanın varlığı en azından SN'yi tanımak isteyenlerde ilgi uyandırır.
- Cuma namazı alt başlığını, kesinlikle kaldırılmalı demeden önce bu yönden de bir düşünmek gerekebilir.
- Tartışma bölümündeki eleştiriler alt başlığın (tartışma) lafzına sadık kalınarak düzenlenebilir.
İyi çalışmalar, --Bruno 07:02, 13 Aralık 2007 (UTC)
- Kişinin kendisi için bir kararını belirtmesi ile bunu genel geçer nesnel bir gerçeklik olarak, herkese öğütleyerek sunması yani ilimsel bir sonuç veya düşüncesinin bir ürünü olarak sunması arasında fark var. Eğer Elmalılı Hamdi Yazır kişilere "ben şu şu şu sebeplerle bu durumda namaz kılınmasını doğru bulmuyorum, kendim kılmadığım gibi kılınmamasını tavsiye ediyorum/kılınmamasının doğru olduğunu herkesin bilmesini istiyorum" derse bu konu edilebilir. Fakat Said Nursî durumunda Said Nursî'nin ibadetlerine karışan bazı isimlerin (ki birisinin bir başkasının ibadeti için getirdiği eleştirilere yer vermek bu eleştirileri ansiklopedik ve kayda değer görmek olur ki bu doğru değildir - eğer doğru olsaydı misal Atatürk'ün içki içmesini dinî yönden eleştiren insanların bu eleştirilerine de yer vermemiz gerekirdi oysa vermeyiz zira bu çok ama çok absürddür!) eleştirileri var diye bunun kişinin sadece kendisi için yaptığı bir tercihten öteye gitmemesine rağmen bunu malzeme yapmamız doğru değil. Bir Okan Bayülgen hayranı için Okan Bayülgen'in çıktığı, birlikte olduğu her kadının ismi altın değerinde olabilir, o hayranı çok ilgilendirebilir fakat bu hayran bununla ilgilendiği için Okan Bayülgen'in Vikipedi maddesinde onun sevgililerinin çetelesini verecek değiliz. Yani "ama okuyucu buna ilgi duyabilir" kesinlikle geçerli bir argüman değildir. Necip Fazıl Kısakürek'in özellikle günlük, faz olan 5 vakit namazı kılıp kılmaması bazı kişilerce eleştirilmiş ve tartışma malzemesi yapılmıştır. Necip Fazık Kısakürek'in bunu fikriyatıyla birleştirmemesine karşın bu tartışmaları biz onun biyografisinde ele alacak mıyız? Bunu şöyle bir örnekle anlatayım: A isimli İslam alimi arada sırada içki içermiş. Kendisine birkaç kez bu sorulduğunda ve yerildiğinde nefsine karşı gelemediğini veya bir hastalığına şifa olduğuna inandığı için içtiğini söylermiş. Biz bu detayı onun biyografisine alacak mıyız? Hayır, almayacağız. Zira bu kişinin kendi dinî algılayışı ile ilgili bir şey. Bir İslam alimi oluşu ibadetlerini veya günahlarını, kendisi doğrudan İslam ile ilişkilendirmediğinde, bunları malzeme yapabileceğimiz anlamına gelmez. Bununla birlikte, diyelim bir başka alim B kişisinin durumu şöyle: B kişisi çevresindekilere ve öğrencilerine hep şunu öğütler "İslam'da içki yasağı yoktur, şarap yasaklanmıştır, şarap dışındaki alkollü içecekler içilebilir... örneğin ben sıklıkla rom içerim." Ve diyelim bu B alimi öğrencileriyle birlikte sık sık içki meclislerinin üyesi olmuş bir kişi. Bu durumda biz bunu, B alimi bu eylemini doğrudan din ile, fikriyatı ile, inancı ile ilişkilendirdiği için biyografisinde işleyebiliriz ve şöyle deriz: "B alkollü içeceklerin tamamının değil sadece şarabın İslam'da yasak olduğunu ve diğer akollü içeceklerin içilebileceğini savunmuştur; kendisi, öğrencileriyle birlikte dönemin içki meclislerinde sıklıkla boy gösteren bir şahıstı."
Umarım nerede belirtebileceğimizi nerede belitemeyeceğimizi güzel bir şekilde anlatabilmişimdir. Okuyucuların ilgisini çekebileceği dediğim gibi her daim geçerli bir argüman değildir; öyle olsaydı sanatçıların özel hayatlarının kronolojisini verirdik. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 15:36, 13 Aralık 2007 (UTC)
- Merhaba. Cuma namazına gitmeme konusunun fazlaca özel hayata girdiği, SN'nin öğretisinin bir parçasını oluşturmadığı fikirlerine katılıyorum. Ayrıca, bu ve bazı diğer eleştirilerin ikinci bir handikapı daha var: Sadece tek ve taraflı olan bir kaynağa dayanıyor. O kaynağın ne denli güvenilir olduğu, SN'nin içinde bulunduğu koşulları ne kadar iyi değerlendirdiği konusu tartışmalı. Gerek özel hayata uzanan eleştiriler, gerek bunların kaynağının yetersizliği, gerekse eleştirilerin maddenin büyük kısmını kaplıyor olması, taraflı olma sakıncası doğuruyor. Saygılar, Filanca→ 21:54, 13 Aralık 2007 (UTC)
- Maddede özel hayatına eleştiri getirilmiyor. Said-i Nursi'nin Kuran tefsiri olduğu belirtilen eserinde kendisinin cuma namazı kılmamasının sebepleri yazılmış ve bunu din konusunda uzmanlığı kabul gören çevreler eleştirmişler. Yani, bir Kuran müfessiri eserinde islam ile ilgili bilgi vermiş ve bunu eleştirmişler. Konu budur. Madde konusu Said-i Nursi değil de mesela bir sanatçı olsaydı. İlgili kişinin şahsi görüşü, inancı, özel hayatı denilebilirdi.
- Diğer eleştirler ile ilgili kaynaklar çok sağlam. Eleştirenler konunun uzmanları. Ayrıca Said Nursi'nin yazılı ve basılı olan kendi sözleri var. Mahkeme tutanaklarına yer vermişler hayatını anlatan kitaplarda. Elbette eleştirilerin tek yanlı olmaması gerekir, aksi görüşlere de yer verilmeli. Bunu yaparken de özgün yorumlarla değil yine ansiklopedik biçimde ve kaynaklı olarak yazmak gerekli.--Bruno 07:41, 14 Aralık 2007 (UTC)
- Diğer eleştirileri bir yana bırakalım. Bu eleştiriye odaklanalım. İlgili şahsın İslam alimi olması, kendisi belirli bir ibadetini düşüncesiyle ilişkilendirmediği sürece ansiklopedi malzemesi yapılamayacağı gerçeğini değiştirmez. Aslına bakarsanız bu lafızla ("ama şahıs bir İslam alimi") siz de aynı hatayı dile getiriyorsunuz: kişi İslam alimi olunca onun ibadetlerindeki eksiklikleri veya fazlalıkları belirtmek bir anda ansiklopedik mi oluyor? Eğer Said Nursî çıkıp fikirlerine iştirak edenlere de Cuma namazını kılmamayı öğütleseydi, bu yönde kişisel beyanları olsaydı; haklısınız bundan elbette bahsederiz. Fakat böyle bir durum yok.
- Bir İslam alimi sıklıkla içki içebilir, bunu kendi dönemindeki veya sonraki dönemlerdeki diğer İslam alimleri de eleştirebilir fakat bu kişinin kendi özel hayatının bir parçası olduğu için hiçbir ansiklopedide buna yer verilmez. Ne yani, İslam alimlerinin hepsinin yaptıkları veya yapmadıkları ibadetlerin çetelesini mi tutacağız maddelerde? Bu kesinlikle ansiklopedik davranış olmadığı gibi Vikipedi'yi kişilerin dinlerine karışan, dinî belirli önyargılara sahip bir ansiklopedi konumuna getirir ki Vikipedi tarafsızdır; kimsenin namazı, içkisi, orucu Vikipedi'de olumsuz veya olumlu bir şekilde sunulamaz. Tabii daha önce de defalarca belirttiğim gibi kişi bunları doğrudan, kendi beyanıyla düşüncesiyle, ideolojisiyle, ortaya koyduğu inanç şekli ile bağdaştırmamışsa. Eğer uygun, geçerli bir argümanla itiraz gelmeyecekse, bu kısmı çıkaracağım. Zira gerçekten durması beni rahatsız ediyor; bu mantıkla insanlar her kişinin maddesine uyguladığı veya uygulamadığı ibadetleri sıralamaya başlar... dediğim Atatürk örneğini, İslam alimi örneklerini gördünüz, eğer birisi bunları gerçekleştirirse ne diyeceğiz?
Güzel. Sizi gayet iyi anlıyorum. Ancak konuya farklı açıdan baktığım için katılamıyorum. islam aliminin cuma namazı kılmaması ile ilgili kendi açıklamaları ve özel hayatına girilmesi rahatsız ediyor ve bunu ansiklopedik bulmuyorsunuz. Ama peki ya beni de 'Kuran tefsirinde cuma namazı kılmadığını yazması ve bununla ilgili tefsirinde belirttiği mazeretlerinin bazı islami yayınlarda eleştirilmesi rahatsız ediyorsa ne olacak. Kamuoyunda eleştirilmiş, tartışılmış bir konunun, eleştiriler, tartışmalar bölümünde yer almaması uygun olur mu? Kaynak gösterilen kitaplardaki eleştiri konusu Said-i Nursi'nin bazı ibadetlerini yapması veya yapmaması değildir. Bunu Kuran tefsiri denilmekte olan eserlerinde açıklamış ve bu konuda islami çevrelerde tartışmalar yaratmış olmasıdır. Eğer ki özel hayatı olsaydı ve mazeretlerini Kuran tefsirinde yazmasaydı alenen söylemiş olsaydı sizin dediğiniz doğru olurdu. Bu açıklamaları eserinde yazmıştır. Bir Kuran tefisi için içi boş sayıklamalar, dikkate alınmasına gerek olmayan lakırdılar diyorsanız o başka. Bence Kuran tefsiri çok ciddi, hayati bir iştir. Din bilgilnleri hayatını veriri araştırmak için ve yorumları insanların hayatlarınıetkiler. O yüzden sadece bir elin parmaklarından az tefsir vardır. İçeriği de aynı öneme haiz olmalıdır.
Kısacası Said-i Nursi'nin eserlerinde yazdıkları kendisini bağlar.
Saygılarımla, --Bruno 20:30, 14 Aralık 2007 (UTC) --Bruno 20:30, 14 Aralık 2007 (UTC)
- "Kamuoyunda eleştirilmiş, tartışılmış bir konunun, eleştiriler, tartışmalar bölümünde yer almaması uygun olur mu?" öncelikle daha önce de belirttiğim gibi bu geçerli bir argüman değil... zira kamuoyu sanatçıların sevgililerini de tartışıyor ve eleştiriyor, İslam alimlerinin ibadetlerini de tartışıyor ve eleştiriyor... biz bunların her birine yer veriyor muyuz? Hayır.
- Kur'an tefsiri olduğunu ısrarla vurguladığınız eserin herhangi bir yerinde "bugünün siyasî/dinî koşullarında Cuma namazının kılınmasına gerek yoktur" diyorsa haklısınız, buyrun koyalım. Fakat bunu dememiş. Kendisi adına konuşmuş. Hangi eserde konuşursa konuşsun; kendi adına konuşmuş. Ne din adına konuşmuş, ne de fikriyatı adına. Kur'an tefsiri olarak tanımlanan bir eserde bu kadar kendine ilişkin bilgilere yer vermesi size uygunsuz gelebilir, bana da uygunsuz gelebilir fakat bu o bilginin orada olması hasebiyle kendisi ile değil de doğrudan fikriyatı ile ilgili olduğu veya Kur'an'da bunun savunulduğu iddia ettiği sonucuna varamayız. Yeri ne olursa olsun, kendisi adına konuşmuş ve hatta eleştirilden bahsederken (maddedeki alıntı bazlı olursak) kendisine yapılan eleştiriler olduğunu açık bir şekilde belirtip tamamen kendisi bazlı bir cevap vermiş, cevabında bunu ne fikriyatıyla ne de İslam dininin o genel şartlarıyla bağdaştırmış. "İslam'a göre Cuma namazı bu şartlar altında kılınmamalıdır/Fikriyatımıza göre Cuma namazının bu şartlar altında kılınması uygun değildir" demek ile "beni Cuma namazını kılmadığım için yeriyorlar oysa ben merdümgiriz olduğum için bunda zorlanıyorum" demek arasında dağlar kadar fark vardır. Biri konuyu bu maddede tartışılabilir ve konu edilebilir kılarken, diğeri bunu tamamen gereksiz kılar. Sanatçıların medyada kendileri hakkında çıkan yergilere/övgülere verdiği her cevabı maddelerine koyacak mıyız? Lütfen ama; bunun cidden neresi tartışmalıdır? Şimdi biz birisi Necip Fazıl'ın namaz kılıp kılmadığı zamanların çetelesini yayımlasa maddesinde, bunu cidden barındıracak mıyız? Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 03:01, 15 Aralık 2007 (UTC)
- Anlaştık. Katılıyorum. Sadi-i Nursi Risale-i Nur'da cuma namazını kılmadığını yazmış olsa da bu bilgi dedikodu kapsamında sayılabilir. Bu konuda yanlış bilgi verdiği iddia edilmiş olabilir ama kendisiyle ilgili bilgi vermiş bir fetva/görüş belirtmemiş. Ansiklopedik değildir. Sizi yordum kusura bakmayın. Saygılarımla, --Bruno 21:12, 16 Aralık 2007 (UTC)
- Ortak bir noktada buluşabildiğimize sevindim; fikir birliği her şeyden daha önemli... Yapıcı tutumunuz ve katkılarınızdan dolayı ben teşekkür ederim. İlgili kısmı çıkartacaktım fakat siz çoktan yapmışsınız; anlayışınız için gerçekten teşekkürler. Teşekkürler, iyi çalışmalar... - Noumenon mesaj 00:06, 17 Aralık 2007 (UTC)
- Anlaştık. Katılıyorum. Sadi-i Nursi Risale-i Nur'da cuma namazını kılmadığını yazmış olsa da bu bilgi dedikodu kapsamında sayılabilir. Bu konuda yanlış bilgi verdiği iddia edilmiş olabilir ama kendisiyle ilgili bilgi vermiş bir fetva/görüş belirtmemiş. Ansiklopedik değildir. Sizi yordum kusura bakmayın. Saygılarımla, --Bruno 21:12, 16 Aralık 2007 (UTC)