Leylâ ile Mecnun (Fuzûlî)

Fuzuli mesnevisi
(Leyla ile Mecnun (Fuzuli) sayfasından yönlendirildi)

Leylâ ile Mecnun, (Azerice:Leyli və Məcnun; Arap harfleriyle: داستانِ ليلى و مجنون; Dastan-ı Leyli və Məcnun) Azeri 16. yüzyıl şairi Fuzûlî tarafından yazılmış ve "Mecnun" ("Deli") lakabıyla tanınan Kays adlı genç oğlanın Leylâ adlı güzele sevgisinden bahseden lirik-epik şiirdir. Şiir, 1536'da Azerbaycan dilinde yazılmıştır. Bu şiir Fuzûlî'nin şaheseri sayılır. 3 bin 96 beyitlik olan şiir, Bağdat'ın Osmanlı hakimi Üveys Paşa'ya adanmıştır. Azeri bestekar Üzeyir Hacıbeyov, 1907'de Fuzûlî'nin "Leyla ve Mecnun" şiirinin motiflerini esas alarak ilk Azerbaycan Operası olan Leyla ve Məcnun'u yazmıştır.

Leylâ ile Mecnun
داستانِ ليلى و مجنون; Dastan-ı Leyli və Məcnun
Fuzûlî'nin Leylâ ile Mecnun'unun 1856'da Asker bin Hüseyin tarafından aktarılmış Tebriz elyazmasının baş sayfası.
Türmesnevi
YazarFuzûlî
Orijinal diliAzerice
Yazılma yılı1536

Bazı edebiyat otoriteleri tarafından sadece Azerbaycan sahasının ve Alevi-Bektaşi edebiyatının değil tüm Türk edebiyatının en büyük klasik şairi olarak gösterilen Fuzûlî, Kanunî Sultan Süleyman'ın 1534'teki Bağdat Seferi'nden sonra padişaha beş kaside takdim edip himayesine girmeye çalışmıştır. Fuzûlî’nin İstanbullu birtakım şairlerin kendisinden bir Leylâ ile Mecnun hikâyesi yazmasını istemeleri üzerine kaleme almaya başladığını söylediği Leylâ ile Mecnun, Divan edebiyatındaki en önemli lirik yapıtlardan biri olarak kabul edilmektedir.[1][2][3][4]

İçeriği

değiştir

Leylâ ile Mecnun'un aşkı okulda başlar. Onlar birbirini yalnız medresede görür ve burada aşkları, karşılıklı ilişkileri daha da yakınlaşır. Mecnun'un ızdırabı ve hasreti, Leylâ'nın okuldan gitmesiyle başlar. Hem Mecnun, hem de Leylâ aynı sosyal statüye sahiptir. Yani her ikisi de kabile reislerinin biricik evladıdır, servet yönünden de aynı zenginliktedirler. Ama Leyla'nın babası kızını böyle imkanlı bir ailenin oğluna vermek istemez. Burada esas mesele Kays'ın insan ilişkilerine aşk, aile kurumuna dair tuhaf fikirleri olmasıdır. Onu anlamadıkları ya da kabul etmedikleri için Kays, Mecnun'a dönüşür. Bu "mecnunluk" insan sevgisinden, inansın insana aşkından ileri gelir, bu yüzden de o, kendisini çölde, hayvanlar arasında daha iyi hissederdi.

Mecnun'a gönderdiği bir mektupta Leylâ, söz hakkı olmamasını; köle ya da eşya gibi alınıp satıldığını bildirerek yazar:

Leylâ'nın Mecnun'a aşkını işiten anne, heyecan ve korku hisseder ve o, bunu Leyla'ya ettiği nasihatlerde açıkça bildirir:


Kadının özgürlüğü, haya, ar, namus, ırz dizginleriyle bağlanmış olur. Eserde kadının kendi istediğini dile getirmesi, serbest aile kurma arzusuyla yaşaması bile edepsizlik sayılır. Esas facia şudur ki, Leylâ kendi hakları uğruna kısmen de olsa mücadele ettiği hâlde çevresinde hiç saygı görmediği için sonuç alamaz. O, çevresindekilerce anlaşılmadığı için derdini çamla, kelebekle, ayla, bulutla, deveyle paylaşır. Leylâ kendini, dizgini başkasının elinde olan deveye benzetir.


 
Mecnun çölde. Azerbaycan Milli Bilimler Akademisi Elyazmaları Esntitüsü

Leylâ ava giderken İbni Selam onu görür, aşık olur ve derhal evine döner. İbni Selam saygın adamdır, soylular arasında meşhurdur, bahtiyardır, zengindir, beceriklidir. Şair, onu, baş kahramanı Mecnun'la kıyaslar. O, Leylâ'ya koca olabilecek en akıllı, en uygun adama benzer. Leylâ, İbni Selam'ı sevmese de, ondan uzaklaşmak istese de, İbni Selam efendiliğini bozmaz. Leylâ, düğün gecesinde derdini ona anlattıktan sonra kızın bütün ızdıraplarına inanır, asil davranır, fikrini tamamen değiştirir, onunla yakınlaşmaz, "vasldan" (kavuşma, buluşma[5]) vazgeçer ve kendini ayrılığa razı eder.

Şiirin sonlarına yakın Leylâ ile Mecnun'un yüz-yüze geldiği yerde beklenmedik bir hadise gerçekleşir, biraz evvel çölde kervanını yitiren, kaybolup avare gezen Leylâ, Mecnun'la karşılaşınca onu tanıyamaz. Şimdiyse Mecnun, Leylâ'sını tanıyamaz veya tanımak istemez. Leylâ, her türlü baskıdan uzak olduğunu, Mecnun'un kucağına girmeye hazır olduğunu söyleyince Mecnun kenara çekilir, böyle bir vuslata gücünün kalmadığını söyler:

Mecnun, talihsiz bir aşkın mücessemi (vücut bulmuş hâli[5]) olarak kalmak, Leylâ'nın bakir hayaliyle yaşamak ve ölmek ister:


Karakterler

değiştir
 
Leylâ ile Mecnun için hazırlanmış minyatürler
 
Leylâ ile Mecnun için hazırlanmış minyatürler
 
Leyla'ya kavuşmaya çalışan Mecnun çöllerde

Fuzûlî, Mecnun'u toplumdan uzak, bağımsız koşullarda duyduğunu, gördüğünü ve istediğini yazmıştır. Mecnun, birçok bakımdan Fuzûlî'nin “Rindü-zahid” şiirindeki Rind karakterinin halefidir. O da eski kafalı, hain, şöhret ehtiraslı babasına karşı çıkar. Rind de Mecnun gibi yeni dünyanın oğludur. Fuzûlî, babayla oğlun görüşleri, ilişkileri ve iletişimleri arasındaki zıtlığın daha da derinleştiğini, onların hayatlarında ve sosyo-politik olaylara yaklaşımlarında göstermiştir.[6]

Şair, şiirinde bir takım ilişkiler kompleksi yaratmıştır ki onlar da psikolojik-manevi dünyada meydana gelen zıtlıkların tecessümüdür. Bu durum, şiirde Mecnun suretinde ifade edilmiştir. Mecnun, his adamıdır. O, dünyaya göz açtığı ilk anlardan hayatla karşı karşıya durur, gelecekte geçireceği eziyetli günler için ağlar. Mecnun, ilk günlerde bile sosyal çevreye uyum sağlayamaz, onun hassas iç dünyası bu hayat tarzıyla tezata düşer. Hakim sosyal normlarla manevi mücadeleye girişen Mecnun, aşk ve sadakati gerçek amel, kemal ve kahramanlık seviyesine çıkarır. O, fikrinin dürüstlüğüne, inancının saflığına inandırdığı kişilere çağdaşı olduğu toplumun yozlaşmışlığını da fark ettirir. Mecnun, bunu sıradan romantik hislerin bağımlısı olmuş bir genç gibi değil de, Doğu felsefesini ve medeniyetini mükemmel bilen bir şair gibi anlamıştır.[6]

Fuzûlî'nin ideal kahramanı, her şiirsel karakter gibi dikkate değer özelliklere sahiptir. Mecnun karakterinde şairane genellemelerden çok bireysel çizgiler vardır.[7] Bu nitelik Nizami'nin Mecnun'unda da mevcuttur.[8]

Fuzûlî, döneminin önemli sosyal olaylarına Mecnun karakteriyle ilgili bölümlerde detaylı bir şekilde değinmiştir. Fuzûlî'nin yarattığı Mecnun karakterini inceleyen Profesör M. Quluzadə “bu karakter, şairin bir çağdaşı gibi karşımızda canlanır” demiştir. Q. Cahani ise, “...şair, Mecnun'un tasvrini döneminin canlı karakteri seviyesine çıkarmıştır, çok yönlü hayat dramı ilk kez bu tasvir aracılığıyla yansıtılmıştır. Büyük sanatkâr, çağdaşı olduğu toplumun bütün tezatlarını bu karakter aracılığıyla yansıtmaya, sosyal çevrenin kusurlarına yaklaşımını bildirmeye çalışmıştır.”[7]

Fuzûlî, Leylâ'yla ilgili olayları detaylandırarak onu yaşadığı dönemle bağdaştırır. Bu şekilde Leyla, bütün varlığıyla eskilerden və tamamen eskimiş toplumdan ayrılmıştır. O da Mecnun gibi kimi adet ve kanunların özündeki bayağılığın farkında olduğundan o kanunların gözü kapalı kulları olan eskilerden bizardır. Şair, bu fikirleri şöyle tasvir eder:

Fuzûlî'nin kahramanları eskilerden ve eskileri temsil eden köhne toplumdan o kadar ayrılmıştır ki, sonuncuların nasihati de onlara hoş gelmez. Fuzûlî'nin Leylâ'sının annesine verdiği cevap bu bakımdan dikkate değerdir:

Leyla'ya göre köhne topluma bağlı olan annenin kendisi de ne yaptığını bilmez. O, bir taraftan adetlerin esiridir, diğer taraftansa Leyla'nın hareket ve taleplerinde bir hakikat ve medeniyet tespit eder.[6]

Nizami'nin Leylâ'sından farklı olarak Fuzûlî'nin Leylâ'sı döneminden daha çok şikayet eder, itirazlarını istikrarlı bir şekilde beyan eder. Bu bakımdan o, Nizami'nin Mecnun'uyla kıyaslanabilir.[6] Fuzûlî'nin, lirik şair gibi yeni ek ricatlarla Leyla karakterinin eylemlerine geniş yer verdiğini kendisi de belirtmiştir. Eserin bir yerinde Leylâ ile Mecnun'un aşk ateşinde daha çok yandığını ve tene okuna artık giriftar olduklarını söyler. Ancak şunu da ekler ki, sevgilisi hiç olmazsa “hicab məhbusu, ağzı bağlı deyil, başqaları ilə danışmaq, səhralara üz tutmaqla dərdini azaldır.” O ise iç dünyasını açıklamak, çöllere kaçmak haklarından da mahrum edilmiştir. Leyla'nın dört duvar arasında ağlamaktan başka olanağı yokdur. Leyla, çırağını kendisinin bu vaziyetine uygun gördüğü için ona hitap eder:

Leylâ, tedbirliliğini, sadakatini ve aklıselimini İbni Selam'ın evinde de gösterir. Nizami'de, Leylâ, İbni Selam'a tokat atarak onu kendinden uzaklaştırır. Fuzûlî'yse şiirde çatışmanın zirve noktalarından olan bu parçayı kendine has bir inandırıcılıkla tasvir eder. Fuzûlî'nin Leylâ'sı İbni Selam'a tokat atmaz. Burada Leylâ, İbni Selam'ı hurafelerle aldatır ve ona şöyle der:


İncelemesi

değiştir
 
Leyla ile Mecnun, Metropolitan Museum of Art, 18. yy.

Nizami'nin edebi gelenek ve fikirlerine yeni bir perspektiften bakan, onu yeni bir açıdan yorumlayan Fuzûlî'ye topluluk ve kişilik problemi o kadar güncel görünmüştü ki şair, bu meseleye iki eser adamıştı. Şair, “Leylâ ile Mecnun” şiirinde yarım bıraktığı ve tam aktaramadığı filirlerine “Rind ü zahid” eserinde noktayı koymuştur. Toplum ve kişilik ya da ahlak ve maişet problemleri, Fuzûlî'nin “Leyla ve Mecnun” şiirinde şairin dehasına has geniş kapsam ve derinliğiyle şairane çözüme ulaşmıştır. Şair, şiirin giriş bölümünü oluşturan fasılların birinde dünya hakkında görüşlerini böyle ifade etmiştir:

Bu misralar, Fuzûlî'nin din bilginlerince seslendirilen “bu dünya murdarlar meskenidir, o, ayıplarla doludur” gibi hurafe dolu fikirlerine karşı çıktığını gösterir ve bu muhalefet ruhu “Leyla ve Mecnun” şiirine tamamen hakimdir.[6]

Nizami'nin "Leyla ile Mecnun"unun etkisi

değiştir

Fuzûlî'nin şiiri poeması sadece içerik olarak değil, biçim olarak da Nizami'nin eserine benzer. Her iki şiir de aynı ölçüde, aruz vezninin hezeç behrinde yazılmıştır.

Fuzûlî, Nizami'nin esas konu hattını korusa da, selefinin birçok bölüm ve kişiliklerine yeni anlam ve içerik vermiştir. Filoloji bilimleri doktoru Azadə Rüstəmova'ya göre, “şair, bazen olayların ayrıntısına kadar esas büyük öğretmenin yolundan gider.” Fuzûlî, eserde olayların gelişimi, tezatların tasviri ve onlara yaklaşımında da Nizami'nin etkisinde kalır. Ama bu durum taklitçilik sayılamaz. Öyle ki Fuzûlî, bu konuya seleflerinden farklı olarak kendine has güdüler, yeni fikir ve içerik getirmiş, döneminin etik ve estetik prensiplerinden eleştirel bir şekilde bahsetmeyi de unutmamıştır. Hem de eserin giriş bölümünde bazı değişiklikler yapmış, içerisine yeni bölümler eklemiş, Nizami'nin bazı bölümlerini ve hikâyelerin açıklamalarınıysa kısaltmıştır.[6]

Şiirin yapısı ve giriş bölümündeki bu değişiklikler, yazarın duruşu ve dönemin sosyal olaylarına yaklaşımından doğmuştur. Burada şair, bir takım yaklaşımlar kompleksi yaratmıştır ki, onlar da karakterlerin psikolojik ve manevi dünyalarındaki tezatların tecessümüdür.[8]

Nizami, ideal kahramanlarını – Hüsrev'i, Behrâm'ı ve başkalarını her zaman dünyayı görmüş hocaların ve alimlerin himayesine verir, ideal kahraman tasvirini o zaman tam olarak ortaya sürerdi ki o, halk bilgeliğiyle zenginleşsin. Ama Mecnun tasvirinde bu prensip değişir. Burada toplum, bir filozofun himayesine verilir. Fuzûlî de kendi eserinde bu prensibe sadık kalır.[7]

Fuzûlî'nin şiirinde babalarla oğullar, yeni nesillerle eski toplum arasındaki tezat, Nizami'nin eserine nispeten daha detaylı anlatılmıştır. Fuzûlî, o tezadı selefinin yaptığından daha çok aile içerisinde anlatmış, daha da derinleştirmiş ve ona daha ciddi bir karakter vermiştir.[7]

Kaynakça

değiştir
  1. ^ Şentürk 281
  2. ^ "Muhammed Fuzuli". 1 Mayıs 2009 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Mayıs 2020. 
  3. ^ Britannica online
  4. ^ Kathleen R. F. Burrill, The Quatrains of Nesimi, Fourteenth-century Turkic Hurufi, Mouton, 1973, [sayfa belirt]
  5. ^ a b "vasl". Luggat - OSMANLICA TÜRKÇE SÖZLÜK. 20 Ağustos 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. 
  6. ^ a b c d e f Cahani 1979
  7. ^ a b c d Cahani 1979, s. 131
  8. ^ a b Cahani 1979, s. 130
  9. ^ Füzuli – Əsərləri, II cild, səh.104

Konuyla ilgili yayınlar

değiştir
  • Cahani, Qasım (1979), Azərbaycan ədəbiyyatında Nizami ənənələri, Bakı: Elm
  • Füzuli, Məhəmməd (1991), «Leyli və Məcnun» poeması., Bakı: Maarif

Dış Bağlantılar

değiştir