“
|
Gerek tinsel gerekse özdeksel düzlemde en üstün değerlerimizi, ister Eski Dünya'nın mumyalaşmış kentleri, ister Yeni Dünya'nın dölüt halindeki kentleri söz konusu olsun, her zaman kentsel yaşamla birleştirmeye alışığız. Hindistan'ın büyük kentleri birer gecekondu yerleşimidir; ama bizim bir kusur sayıp utandığımız, bir cüzzam gibi gördüğümüz şey, burada, en uçsal biçimiyle karşımıza çıkan kent olgusunun kendisidir: gerçek koşulları ne olursa olsun, varlık nedeni milyonlarcasının bir araya gelmesiyle oluşan insan birikimi. Pislik, karmaşa, içice oluş, sürtünme; yıkıntılar, kulübeler, çamur, çirkef; salgı, sidik, sızıntı, hayvan dışkısı, irin, balgam: kentsel yaşamın örgütlü biçimde önüne set çeker göründüğü, nefret ettiğimiz ve korunmak için böylesine yüksek bir maliyete rıza gösterdiğimiz her şey, bir arada yaşamanın bütün bu yan ürünleri, burada hiçbir zaman eksik olmaz. — Claude Lévi-Strauss / Hüzünlü Dönenceler
|
”
|