Saf gerçekçilik

Saf gerçekçilik (aynı zamanda doğrudan gerçekçilik, algısal gerçekçilik veya sağduyu gerçekçiliği olarak da bilinir), algı felsefesi ve epistemolojide duyuların bize nesnelerin gerçekte oldukları gibi doğrudan farkındalığını sağladığını söyleyen fikridir.[1] Doğrudan gerçekçilik olarak anıldığında, saf gerçekçilik genellikle dolaylı gerçekçilik kavramıyla karşılaştırılır.[2]

Saf gerçekçilik dünyayı doğrudan algıladığımızı savunmaktadır

Saf gerçekçilere göre, algı nesneleri dış nesnelerin temsilleri değil, aslında o dış nesnelerin ta kendileridir. Saf gerçekçi genelde aynı zamanda bir metafiziksel gerçekçidir ve bu nesnelerin fizik yasalarına riayet etmeye devam ettiğini ve onları gözlemleyecek biri olsun ya da olmasın tüm özelliklerini koruduğunu varsayar.[3] Bunlar maddeden oluşurlar, yer kaplarlar ve boyut, şekil, doku, koku, tat ve renk gibi genellikle doğru algılanan özelliklere sahiptirler. Buna karşın dolaylı gerçekçiler, algı nesnelerinin basitçe duyusal girdilere dayalı gerçeklik temsilleri olduğunu düşünür ve bu nedenle dış nesnelere özellik atfederken birincil/ikincil nitelik ayrımına bağlı kalırlar.[1]

Dolaylı gerçekçiliğe ek olarak saf gerçekçilik, zihne bağlı fikirler dışında hiçbir dünyanın var olmadığını iddia eden idealizmin bazı biçimleriyle ve duyularımıza güvenemeyeceğimizi söyleyen veya inançlarımızda radikal bir şekilde aldatılmadığımızı kanıtlayan felsefi şüpheciliğin bazı biçimleriyle de zıtlaştırılabilir; bilinçli deneyimimiz gerçek dünyaya ait değil, dünyanın içsel bir gösterimidir.[4]

Genel Bakış

değiştir

Saf gerçekçiler genellikle aşağıdaki görüşlere bağlıdır:[5]

  • Metafizik gerçekçilik : Algılanmaktan bağımsız olarak var olan ve algılanmaktan bağımsız olarak şekil, boyut, renk, kütle gibi özelliklere sahip olan maddi nesneler dünyası vardır.
  • Deneycilik : Bu nesnelerle ilgili bazı ifadelerin duyusal deneyim yoluyla doğru olduğu bilinebilir.
  • Saf gerçekçilik: Duyularımız aracılığıyla dünyayı doğrudan ve hemen hemen olduğu gibi algılarız, bu da onun hakkında bilgi sahibi olma iddialarımızın haklı olduğu anlamına gelmektedir.

Doğrudan gerçekçiliği savunan çağdaş analitik filozoflar arasında örneğin Hilary Putnam,[6] John McDowell,[7][8] Galen Strawson,[9] John R. Searle,[10] ve John L. Pollock sayılabilmektedir.[11]

Örneğin Searle, "yalnızca kendi öznel deneyimlerimizi doğrudan algılayabiliriz, ama asla dünyadaki nesnelerin ve durumların kendilerini algılayamayız" şeklindeki popüler varsayıma karşı çıkmaktadır.[12] Searle'e göre, bu argüman birçok düşünürü doğrudan gerçekçiliği reddetme konusunda etkilemiş bulunmaktadır. Ancak Searle, doğrudan gerçekçiliğin reddinin kötü bir argümana dayandığını ileri sürmektedir: yanılsama argümanı, bu da "duyu verilerinin" doğası veya varlığına ilişkin belirsiz varsayımlara dayanmaktadır. Çeşitli duyu verisi teorileri 1962 yılında İngiliz filozof J.L. Austin tarafından Sense and Sensibilia başlıklı bir kitapta yapısöküme uğratılmıştır.[13]

Günümüzde duyu verilerinden bahsetmenin yerini büyük ölçüde daha geniş anlamda temsili algıdan bahsetmek almıştır ve bilimsel gerçekçiler tipik olarak algının temsili olduğunu ve bu nedenle dolaylı gerçekçiliğin doğru olduğunu varsayarlar. Ancak bu varsayım felsefi bir varsayım olup, bilimsel gerçekçilerin doğrudan gerçekçiliği doğru kabul etmelerini engelleyen çok az şey vardır. Hilary Putnam, " Saf gerçekçilik ve renk gerçekçiliği" konulu bir blog yazısında konuyu şu sözlerle özetlemektedir: "Elma olmak fizikte bir doğal tür değildir, ancak biyolojide öyledir, hatırlayın. Karmaşık olmak ve temel fiziğin ilgi alanına girmemek "gerçek" olmamak anlamına gelmez. Bence yeşil de elmacılık kadar gerçektir."[14]

Doğrudan gerçekçiler, örneğin gün batımı deneyiminin doğrudan deneyimlediğimiz gerçek gün batımı olduğunu ifade etmektedir. Dolaylı gerçekçi ise gerçeklikle ilişkimizin dolaylı olduğunu, dolayısıyla gün batımı deneyiminin fizik tarafından tanımlandığı şekliyle gerçekte radyasyon olan şeyin öznel bir temsili olduğunu ifade etmektedir. Ancak doğrudan gerçekçi gün batımının radyasyon olduğunu inkar etmez; deneyimin hiyerarşik bir yapısı vardır ve radyasyon doğrudan deneyimin bir parçasıdır.[12]

Simon Blackburn, kitaplarda, makalelerde veya derslerde hangi pozisyonu alırlarsa alsınlar, saf gerçekçiliğin "filozofların görevde olmadıkları zamanki" görüşü olduğunu öne sürmüştür.[15]

Bilimsel gerçekçilik ve saf algısal gerçekçilik

değiştir

Pek çok filozof , algı felsefesinde saf gerçekçilik ile bilim felsefesinde bilimsel gerçekçiliği kabul etmenin bağdaşmadığını öne sürmektedir. Bilimsel gerçekçilik, evrenin sadece bilimsel bir tanımda yer alan özellikleri içerdiğini ifade eder; bu da renk gibi ikincil niteliklerin kendi başına gerçek olmadığı ve var olan tek şeyin mikroskobik yüzey dokuları nedeniyle fiziksel nesneler tarafından yansıtılan belirli dalga boyları olduğu anlamına gelmektedir.[16]

John Locke, dünyanın yalnızca dünyanın bütüncül bilimsel açıklamasında yer alan birincil nitelikleri içerdiğini ve ikincil niteliklerin bir anlamda öznel olduğunu ve varoluşlarının nesneleri gözlemleyebilen bir algılayıcının varlığına bağlı olduğunu belirtmiştir.[3]

Psikolojideki etkisi

değiştir

Felsefedeki saf gerçekçilik, psikolojideki görsel algı çalışmalarına da ilham kaynağı olmuştur. Psikolojideki önde gelen doğrudan gerçekçi teorisyen JJ Gibson'du. William Mace, Claire Michaels,[17] Edward S. Reed,[18] Robert Shaw ve Michael Turvey dahil olmak üzere diğer psikologlar da bu yaklaşımdan büyük ölçüde etkilendiler. Daha yakın zamanlarda Carol Fowler, konuşma algısına doğrudan gerçekçi bir yaklaşımı geliştirmiştir.

Ayrıca bakınız

değiştir

Kaynakça

değiştir
  1. ^ a b The Problem of Perception. Stanford Encyclopedia of Philosophy. Metaphysics Research Lab, Stanford University. 2021. 
  2. ^ "The Contents of Perception". Stanford Encyclopedia of Philosophy. Erişim tarihi: 12 Temmuz 2020. 
  3. ^ a b Naïve Realism, Theory of Knowledge.com.
  4. ^ Lehar, Steve. Representationalism 5 Eylül 2012 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi.
  5. ^ Naïve Realism 2 Ekim 2009 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., University of Reading.
  6. ^ Putnam, Hilary. Sep. 1994. "The Dewey Lectures 1994: Sense, Nonsense, and the Senses: An Inquiry into the Powers of the Human Mind." The Journal of Philosophy 91(9):445–518.
  7. ^ John McDowell, Mind and World. Harvard University Press, 1994, p. 26.
  8. ^ Roger F. Gibson, "McDowell's Direct Realism and Platonic Naturalism", Philosophical Issues Vol. 7, Perception (1996), pp. 275–281.
  9. ^ Galen Strawson, "Real Direct Realism" 16 Ocak 2017 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi., a lecture recorded 2014 at Marc Sanders Foundation, Vimeo.
  10. ^ John R. Searle, Seeing Things as They Are: A Theory of Perception, Oxford University Press, 2015, p. 15.
  11. ^ John L. Pollock, Joseph Cruz Contemporary Theories of Knowledge, Rowman and Littlefield
  12. ^ a b John R. Searle, 'Seeing Things as They Are; A Theory of Perception', Oxford University Press. 2015. p. 111-114
  13. ^ Austin, J. L. Sense and Sensibilia, Oxford: Clarendon. 1962.
  14. ^ "Sardonic comment". Putnamphil.blogspot.com. 15 Ekim 2017 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 9 Nisan 2019. 
  15. ^ Blackburn, Simon (2008). Oxford Dictionary of Philosophy (Second edition, revised), Oxford University Press 9780199541430
  16. ^ Michaels, Claire & Carello, Claudia. (1981). Direct Perception 21 Haziran 2007 tarihinde Wayback Machine sitesinde arşivlendi. . Prentice-Hall.
  17. ^ "Untitled Document". 28 Ocak 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Mart 2011. 
  18. ^ "Oxford University Press: Encountering the World: Edward S. Reed". 25 Mayıs 2011 tarihinde kaynağından arşivlendi. Erişim tarihi: 27 Mart 2011.